top of page
Yazarın fotoğrafıTuran Akbulut

"Öğretmenim Bir Bakar Mısın?" Kitap Özeti, Alıntıları

Güncelleme tarihi: 2 Tem


ÖNSÖZ

“Eğitimin kalitesi, hiçbir zaman öğretmenin kalitesini aşamaz.” (s. 7)

 

Eğitimin kalitesi öğretmenin kalitesine bağlıdır. Okul her anlamda mükemmel olsa bile öğretmen iyi değilse o okulda iyi bir eğitim verilemez. Öğretmen öğrenciyi utandırabilir, öğrenciye şevk ve umut verebilir.

 

Cüceloğlu kendi hayatından bir kesit anlatıyor. İlkokulda İkinci adını ve soyadını bilmediği için öğretmenin olumsuz tutumuyla karşılaşmış. Cüceloğlu’nun gücüne gitmiş ve utanmış. Cüceloğlu bu anısından sonra lise öğretmeninin oluşturduğu sohbet ve tartışma ortamlarından bahsediyor. Mühendislik hayalini psikolojiye çevirmesinde lise öğretmeninin etkisinden bahsediyor.

 


 Görsel: Final Kültür Sanat - Bağlantı

“Öğrencinin yaşı küçüldükçe öğretmenin etkisinin büyüyeceğini düşünebilirsiniz, ama üniversite çağında bile öğrencinin hayatına yön veren öğretmenler var.” (s. 10)


Kitap Mektuplarla Yaşam Buldu

Cüceloğlu, öğretmenin gücü üzerine kitap yazmaya karar verip bunu okuyucularıyla paylaşınca kendisine üç binin üzerinde anı, öykü, yorum gelmiş. Cüceloğlu gelen materyalleri değerlendirdiğinde gelen materyallerin %30’unun mutlu, %70’inin mutsuz içerik olduğunu tespit etmiş. Cüceloğlu, kitabı öğretmenin var olan gücünün farkına varılması için hazırladığını belirtiyor.

 

“Öğretmen, aslında her biri saklı, potansiyel bir rezerv olan öğrencilerini açığa çıkaran bir maden mühendisi olmalı.” (s. 12)


 

Kitabın Kurgusu

“Hangi yaşta olursak olalım, güven yoksa kişi stres içinde beden ve akıl sağlığını kaybeder.” (s.12)

 

Kitabın çatısını iki temel kavram oluşturuyor: Denetim Odaklı Korku Kültürü ve Gelişim Odaklı Değerler Kültürü.

 

Denetim Odaklı Korku Kültürü’nde en önemli soru kimin kimi denetleyeceğidir. Bu kültürün olduğu okulda öğretmen korkulması gereken kişidir. Mantığında öğretmenin ben bilirim demesi ve öğrencilerin evet efendim siz bilirsiniz, demesi yatar. İtici güç korkudur. Korku salarak öğrencilerin davranışları değiştirilmek ve denetlenmek istenir. Bu kültürde öğrencilerde dış disiplin oluşur. Dış disiplinde öğrenci öğretmeninin yanında onun istediği gibi davranırken öğretmeni olmadığı zaman başına buyruk davranır.

 

Gelişim Odaklı Değerler Kültürü’nde insanlar birbirine bakar ve nasıl “biz” olarak birbirimize yardımcı olacağız sorusunu sorar. Liyakat temelli bir yaklaşım vardır, işi bilene sorumluluk verilir. Eğitimde öğretmen otoritedir. Amaç öğrenciyi baskı altına almak değil, öğrenciyi geliştirmektir. İtici güç sevgidir. Bu kültürde öğrencilerde iç disiplin gelişir. Öğrenci değerleri içselleştirir.

 

“Unutmayın, sürdürülebilir mutluluk istiyorsanız, sevdiğinizin mutluluğunu kendinizinki kadar önemseyeceksiniz.” (s. 14)

  

GİRİŞ

Öğretmenin yaşam öyküsü Denetim Odaklı Korku Kültürü’nde oluşmuşsa otoriteye yaranma ve kendisinden aşağıdakileri denetleme tavrı baskın olur.  Eğer yaşam öyküsü Gelişim Odaklı Değerler Kültürü’nde oluşmuşsa öğretmende hakkaniyet, halden anlama, empati gibi değerler görülür.

 

Yüreklendiren Bir Öğretmen

Cüceloğlu’na gelen bir mektupta anlatılanlar şöyle: Abisinin olumsuz okul anılarını duyarak büyümüş. İlkokula başlama zamanı gelmiş. Babası ve abisiyle birlikte, duyduklarından dolayı korkarak, çekinerek okula kayıt olmaya gitmiş. Okulda kayıt yapılan odaya girdiklerinde öğretmeni oğlum gelmiş diyerek sarılmış. O anda bütün korkularını yenmiş, çekincelerinden kurtulmuş.

 

Cüceloğlu, yaşamı ve mesleğini sevmeyen bir öğretmenin böyle davranamayacağını ve mektuptaki tutumun etkisinin ömür boyu sürecek bir anı olduğunu belirtiyor.

 

Yargılayan Öğretmen

Cüceloğlu’na gelen bir mektupta anlatılanlar şöyle: Mektup babasının mesleğinden dolayı okul hayatı boyunca birçok okul değiştirmiş bir okurdan gelmiş. Babası emekli olduktan sonra Gemlik’e yerleşmişler. Üçüncü sınıfa yeni bir okulda başlamış. Öğretmeni ona “çoban kızı” diyerek hitap etmiş, saçlarında bit olabileceğini söylemiş. Ona böyle yaklaşmasının sebebi Diyarbakır kütüklü olmasıymış ama Gemlik’e İstanbul’dan gelmiş.

 

“Sıradan vatandaşın ön yargılı olması kötü ama öğretmenin ön yargılı olması çok kötüdür. Öğretmenin ön yargısı ömür boyu devam eden psikolojik incinmelere yol açar.” (s. 22)

 

Başka bir okurdan gelen mektupta anlatılanlar da şu şekilde: Okur, dördüncü sınıftayken öğretmeni öğrencilere hangi takımları tuttuklarını sormuş. Galatasaraylı olmayanı döveceğini söyleyip olmayanları dövmüş. Okur o gün dayaktan sonra Galatasaraylı olmuş ve bugün hâlâ Galatasaraylı olduğunu belirtmiş.

 

“Her öğretmenin gücü var; bu inkâr edilemez, bir gerçek. Kimi öğretmen gücünü bilinçli seçimlerinden, kimi içinde yetiştiği kültürün alışkanlıklarından alır. Ne var ki, öğretmenin etkisi ömür boyu devam edebilir.” (s. 23)

 


Eğitim Sisteminden Ne Haber?

Cüceloğlu, bazı öğretmenlerin eğitim sisteminden bahsedilmesi gerektiğini belirttiklerini ifade ediyor.


“Eğer daimî eğitim politikanız yoksa her şey boştur. Bu ülkede bakan değiştikçe eğitim sistemi değişiyor.” (s. 23)

 

Cüceloğlu, sistemi tümüyle değiştirmeden öğretmenlerin gidebileceği iki yoldan bahsediyor.

1-  Beklemek: Birinin sağlıklı, iyi ilerleyen, eğitim sistemi oluşturmasını beklemek

2- Beklememek: Öğretmen kendi etki alanı içerisinde elinden geldiğinin en iyisini yapabilir. Bunu yaparken de kısa vadede sonuç beklememelidir.

 

“Sürdürülebilir toplumsal değişim, öğretmenin gücüyle öğrencinin zihninde kalbinde hayat bulur ve gelişir.” (s.24)

 

Su Hastaysa

Bir öğretmenden gelen mektupta öğretmen kötü sistemin iyi öğretmeni bozacağından ve iyi sistemin kötü öğretmeni düzelteceğinden bahsetmiş. Cüceloğlu, öğretmen-öğrenci arasındaki ilişkinin hafife alınmaması gerektiğini vurguluyor.

 

“Hangi eğitim sistemi içinde olursa olsun, teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, öğretmenin öğrenciyle göz göze geldiği bir an vardır; öğretmenin öğrenciyle göz göze geldiği bu ânın çok önemli bir potansiyel gücü vardır.” (s. 25)

 

Bir Öğretmen Bir Öğrenci

Başka bir öğretmenden gelen mektupta şunlar anlatılıyor: Ortaokul ikinci sınıf öğrencisi olduğu zaman ailesiyle birlikte Almanya’dan Türkiye’ye döneli iki yıl olmuş. Kültür şoku, adaptasyon problemi yaşamış. Okuldaki öğretmenleri Denetim Odaklı Korku Kültürü içerisindelermiş; öğrencilere şiddet uyguluyorlarmış, hakaret ediyorlarmış. Okula yeni Türkçe öğretmeni gelmiş. Gülecen, hatalara kızmayan, yanlışları tatlı dille düzelten Gelişim Odaklı Değerler Kültürü’nden bir öğretmenmiş. Mektubu yazan öğretmen bahsi geçen Türkçe öğretmenini gördükten sonra öğretmen olmaya karar veriyor bunu başarıyor.

 

Potansiyel Gelişim Ânı

Cüceloğlu, bu başlığı “öğretmenle öğrencinin göz göze geldiği an” olarak tanımlıyor. Bu an öğretmenin gücünün yaşamla temas ettiği andır.

 

“Hayat şimdi-burada yaşanır. Şimdi-burada nefes alamazsanız ya da kalbiniz durursa hayat biter, konuşulacak ne geçmiş kalır ne de gelecek. Şimdi-burada yaşayarak oluşan deneyimlerimizle bir geçmiş oluşturur, şimdi-burada umut ve beklentilerimizle bir gelecek inşa ederiz. Evet, hayat ancak şimdi-burada yaşanır.” (s.27)

 

“Hem öğretmen hem öğrenci, bütün insanlar gibi, farkında olmadan kendi geçmişlerini sürekli içlerinde taşırlar. Her biri içinde yetiştiği aile ortamını ve o âna kadar yaşadıkları tüm etkileşimlerini geçmiş olarak şimdi-burada dediğimiz karşılaşma ânına getirir.” (s. 28)

 

Kalıplayacak mısın, Geliştirecek misin?

Kalıplayan Eğitim: Öğretmenin kafasında belirli bilgiler ve davranış kalıpları vardır. Öğretmenin amacı bu bilgileri aktarmaktır ve öğrencilerin belirlenmiş kalıplara uygun davranmasını sağlamaktır.

 

Geliştiren Eğitim: Öğrenci kendine özgü bir birey olarak tanınır. Yaşamda olup bitenlerin farkında olan, düşünen, gelecekle ilgili planlar yapan, önceliklerini keşfeden, sorumluluk alan öğrenciler yetiştirmek amaçlanır.


 

1. BÖLÜM / BAKIŞ

1.1.  Öğrenciye Bakış

Öğretmen sınıfa girdiğinde çocukların, gençlerin sadece öğrenci kimliğini görüyorsa insanı geliştiren öğretmen olmakta zorlanır. Ama öğretmen sınıfa girdiğinde çocukları, gençleri öncelikle birer insan olarak görüyorsa daha sonrasında öğrenci olarak görüyorsa öğretmen, geliştiren öğretmen olmakta zorlanmaz.

 

“Sınıfa girince öğretmen kimi görüyor? Öğrenci sınıftaki çocukların sosyal kimliğidir; o kimliğin altında çocuk ya da genç yaşta insan vardır. Ve insan, öğrenci kimliğini aşan ve kapsayan bir varoluşa sahiptir.” (s. 33)

 

1.1.1. Öğrencinin İçindeki İnsanı Görmeyince 

Tarih öğretmenliğinden mezun bir kadından gelen mektupta anlatılanlar şu şekilde: Ortaokuldayken okul korosuna katılmış. Gösteri için herkesten çok çalışmış ve ufak olduğundan dolayı öğretmeni onu sahnenin en önüne yerleştirmiş. Okul müdürü gelmiş ve öğretmenine Milli Eğitim Müdürü'nün gösteriye geleceğini, mektubu yazan kişinin çirkin olduğunu, gösteriden çıkarmasını söylemiş. Öğretmeni itiraz etmiş ama müdür dinlememiş bile. Öğretmeni gösteriden çıkarmaya kıyamamış ama sahnenin en arkasına yerleştirmiş. Ufak olduğundan dolayı görünmemiş bile. Cüceloğlu müdürün Denetim Odaklı Korku Kültürü içerisinde olduğunu belirtiyor. Bu durumun çocukta ciddi travmalar yaratabileceğini dile getiriyor.

 

“Öğrenciler okulun gösteri aracı değildir; eğitim kişinin daha iyi, daha becerikli ve güçlü bir insan olmasına hizmet ettiği derecede işlevseldir ve anlam kazanır.” (s. 36)

 

Engelli, otuz beş yaşındaki bir anneden gelen mektupta anlatılanlar şu şekilde: öğrencilik yıllarında 23 Nisan şenlikleri düzenleniyormuş. Sınıf ve beden eğitimi öğretmenleri onun karşısına geçip sen gösteriye katılmayacaksın, ayağın aksıyor, sırayı bozuyorsun, hoş gözükmüyorsun demişler.

 

“Can’da özür yoktur. Bacağı engelli öğrenci bir candır ve o küçük insan kendi içinde saygıdeğer bir evrendir. Can’ın değerini bilmeyen bir öğretmen, hangi eğitim sistemi ya da öğretim programı içinde çalışırsa çalışsın, başarılı bir eğitici olamaz.” (s. 37)

 

1.1.2. Öğrencinin İçindeki İnsanı Görünce

Bir öğretmenden gelen mektupta şunlar geçiyor: Bir köy ortaokulunda Türkçe öğretmenliği yaptığı zamanlarda 19 Mayıs için kutlama tören hazırlamış. Törende görev almayan tek bir çocuk varmış. Bu çocuk da zihinsel ve bedensel engelliymiş. O çocuğa görevli kolluğu takıp tören sahasının güvenlik işini vermiş. Çocuk sorumluğunu başarıyla yerine getirmiş ve çok mutlu olmuş. Yıllar sonra karşılaşmışlar, o öğrenci öğretmenini tanıyamamış. Ortaokulda unutamadığı hocasını sorunca kendisi olduğunu ifade etmiş. Sonra o hocanın kendisi olduğunu söylemiş.

 

“Ne ilginç değil mi? Sizi asla unutamam hocam diyor, ama görünce tanımıyor. Sanırım, aklın hatırlamasıyla, gönlün hatırlaması aynı değil.” (s. 38)

 

1.1.3. Nasıl Görürse Öyle Davranır

Öğretmen sınıfa girdiğinde karşısındakileri öğrenci veya insan olarak görür ve nasıl gördüğüne göre tutumu değişir.

 

“İlkokul, ortaokul, lise, üniversite derken her branşta ayrı ayrı öğretmenler tanıyorsunuz. Çoğu size yön verirken bir kısmı da frenliyor, hayatımızı etkileyebiliyor.”


Bir okurundan Cüceloğlu’na gelen mektupta anlatılanlar şöyle: İlkokul yıllarında sınıfa yeni bir öğrenci gelmiş. Önlüğü ve yakalığı kir içindeymiş, saçları topak topakmış ve kaşınıyormuş. Öğretmen öğrencinin annesiyle görüşmek istemiş fakat annesinin öldüğünü öğrenmiş. O öğrenci bir gün okula tertemiz önlüklerle, saçları örülmüş halde gelmiş. Mektubu yazan kişiyle yakın arkadaş olduklarından nasıl böyle değiştiğini anlatmış. Öğretmeni annesinin öldüğünü öğrendikten sonra kızın babasından izin alıp kızı evine götürmüş, yıkamış, temizlemiş, yeni önlük ve yakalık almış.

 

Yukarıdaki mektupta karşısındakine insan gözüyle bakan, değer veren bir öğretmenin yaptıkları anlatılıyor.         

 


1.2.  Mesleğine Bakış

1.2.1. Öğretmen Olma Niyeti

Niyet insanın seçici ve itici gücüdür. Öğretmenin niyeti çok önemlidir.

 

“İnsanın niyeti, onun neyi algılayacağını belirler.” (s. 41)

 

1.2.2. Niyetin Kaynağı

İnsan varoluşunun gereksinimleri biyolojik ve psikolojik kaynaklıdır. Psikolojik boyutta zihinsel ve duygusal kaynaklar bulunur. Zihinsel kaynaklara merak etmek, araştırmak, sorgulamak örnek verilebilir. Duygusal kaynaklara kabul edilmek, değer görmek, güvenilmek, sevmek-sevilmek örnek verilebilir. Ayrıca sosyal varoluştan kaynaklı gereksinimler de vardır.

 

“İnsan, hayatında anlam arayan, kendini aşıp büyük resim içinde hizmet etmek isteyen , aşkın bir varlıktır.” (s. 43)

 

“İnsan olgunlaştıkça hayatına anlam vermek ister; anlam arayışı güçlü bir gereksinme olarak kendisini gösterir.” (s. 43)

 

“İnsan olgunlaştıkça büyük resmi içinde ‘iyi’, ‘doğru’ ve ‘adil’ olanı yapmaya niyetlenir.” (s. 44)

 

1.2.3. Öğretmen Olan ve Öğretmenlik Yapan

Öğretmen insan olarak olgunlaştıkça öğrenciler için iyi, doğru ve adil olanı yapmak ister. Niyetini keşfettikten sonra öğretmenlik yapmayı aşıp öğretmen olur. Öğretmen olunca iyi-kötü öğrenci ayrımı ortadan kalkar; öğrencilerinin hepsinde   anlamlı, coşkulu ve güçlü yaşam keşfedilir.

 

Niyetinin saflığını keşfetmiş öğretmen mükemmel olmaya çalışmaz. Mükemmel insan yoktur ki mükemmel öğretmen olsun. Öğrencilerin hiç hata yapmadığı hafta demek öğrencilerin hiçbir şey öğrenmediği hafta demektir. Niyetinin saflığını keşfetmiş öğretmenler öğrencilerinin gelecekte birer ebeveyn, bir meslek dalında çalışan birey, etkin vatandaş olacağının bilincindedir ve karşısında muhteşem potansiyeller olduğunu bilir.

 

1.2.4. Toplum Kültürü ve Öğretmenin Niyeti

“Denetim Odaklı Korku Kültürü içinde otorite, kişinin makamıyla, yani sosyal kimlikle; Gelişim Odaklı Değerler Kültürü içinde ise otorite, bilgi, beceri, deneyim ve karakteriyle, yani liyakatiyle tanımlanır.” (s. 46)

 

Gelişim Odaklı Değerler Kültürü’nde yönetim verimlilik, güvenirlik, öngörü sahibi olmak gibi değerlerle tanımlanır. Sorumluluklar sevgi, saygı, empati gibi değerler çerçevesinde tanımlanır. Öğretmen kendi vicdanının vereceği cezalardan korkar.

 

Denetim Odaklı Korku Kültürü’nde öğretmende hesap verme korkusu, otoritenin ceza vermesi gibi korkular yatar.  


Milli eğitim veya okul yönetimi öğretmene bazı şeyler dayatabilir fakat niyetinin saflığını keşfetmiş öğretmen bütün bu sistem içerisinde değerlerini elinden geldiğince yaşatır.

 

Mesleğini icra eden öğretmenin cevaplaması gereken üç soru vardır: ne öğreteceğim? nasıl öğreteceğim? (tarz), niçin öğreteceğim? (öğretmenin niyeti). Bu üç soru Gelişim Odaklı Değerler Kültürü ile Denetim Odaklı Korku Kültürü arasındaki farklı ortaya koyar.

 

“Öğretmenliğin özünü, gerçek amacını, niyetinin saflığını görmek, öğrenci kimliğinin arkasındaki ‘insan’ı keşfetmekle başlıyor.” (s. 49)

 


1.3.  Öğretmenin Kendine Bakışı

Öğretmen sınıfa geçmişiyle girer. (geçmişin umutları, hayal kırıklıkları…) Öğretmenin kendini bilmesi önemlidir. (eğitimin kalitesi, karşılıklı ilişki)

 

“İnsan, farkına varmadan, şimdi-buradaya, çoğu kez geçmişin gözlükleriyle anlam verir.” (s. 52)

 

“Anlamanın olduğu yerde öfke, öfkenin olduğu yerde anlama gelişemez.” (s. 54)

 

Bir okurdan gelen mektupta anlatılanlar şu şekilde: 5. sınıf öğrencisiyken kuzenleri gelmiş, onlarla vakit geçirdiği için hafta sonu kursa gitmemiş. Hafta başında kursun hocası mektubu yazan okuru kendi sınıfına çağırıp gelmemesinin sebebini bile sormadan herkesin gözünün önünde iki tokat atmış. Korkudan altını ıslatmış. Okur, şu an o öğretmene hakkını helal etmiyor.

 

Gelişim Odaklı Değerler Kültürü’nü benimsemiş bir öğretmen olsaydı nedenini sorardı, sorumluluklarının bilincinde olması gerektiğini izah ederdi.

 

1.3.1. Öğretmenin İç Çocuğunu Tanıması Önemlidir

“İnsanın içindeki çocukla tanışması ve onunla ilişki içinde olması, sağlıklı bir mesleki ve sosyal yaşam için ön koşuldur. İç çocuğuyla temas kuramamış yetişkinler, bedenen olgunlaşıyor ancak duygusal yönden bir türlü olgun bir insan, sağlıklı bir yetişkin olamıyorlar.” (s. 56)

 

Ayıplanma, utandırılma, azarlanma korkularıyla yetişen bireylerin iç çocuğu kendisini değersiz, güvenilmez, sevilmeye layık olmayan olarak görürler. Her şeye, herkese, hayata öfkeli olurlar. Maskeli, sahte, yapmacık dolu, her şeyi eleştiren biri olarak yaşarlar. Sevgileri koşullu olur.

 

Asık suratlı, öğrencilerine şiddet uygulayan öğretmenlerin içlerinde utanca boğulmuş bir iç çocuk vardır. Asık suratlı, bıkkın, gergin, kaygılı, umursamaz, öfkeli olurlar.

 

1.3.2. Gözleriyle Gülen Çocuk

“Öğrencisinin gözündeki ışıltıyı görebilen öğretmen, gözlerden kalbe giden kestirme yolun anahtarını bulmuş demektir.” (s. 57)

 

Staj yapan bir İngilizce öğretmeninden gelen mektupta anlatılanlar şu şekilde: Uygulama için gittiği okulda bir kaynaştırma öğrencisiyle göz göze gelmiş ve o öğrenciye sıcak bir gülümseme atıp sevgiyle bakmış. O öğrenci ertesi gün kendisine bir tokayla kapalı bir kağıt vermiş. En sevdiği dersin İngilizce olduğunu söylemiş.

 

Bahsi geçen öğrencinin İngilizce dersini sevmesindeki en büyük etken öğrencisine gülümseyen, ona değer veren mektubu yazan öğretmendir.

 


2. BÖLÜM / BİLGİ

2.1. İletişim

İletişim çoğu kez farkında olunmadan duygusal düzeyde başlar. Güler yüz, neşeli ses gibi etkenler hemen algılanıp etkisini gösterir. Buna karşın olumsuz duygular, hal ve hareketler de hemen algılanıp etkisini gösterir.

 

Öğretmenin sınıfa güler yüzle girmesi önemlidir. Dışarıda ne yaşamış olursa olsun sınıfa girerken her şeyi geride bırakmalıdır.

 

“Özellikle ders yılının başında öğretmen ve öğrencinin yeni yeni birbirini tanımaya başladığı dönemde öğretmenin iletişim bilincini canlı tutması gereklidir.” (s. 62)

 

2.1.1. Bilinçsizlik mi, Umursamazlık mı?

Denetim Odaklı Korku Kültürü’nde var olan öğretmen kendisini korkulacak, çekinilecek biri olarak tanımlar. Otoritenin asık suratlı olması gerektiği inancında olurlar. Bu kültürde öğrenci öğretmenden korkmalıdır.

 

“Öğretmenin ilgisi, öğrenciye verilebilecek en büyük hediyedir.” (s. 63)

 

Bir okurdan Cüceloğlu’na gelen mektupta anlatılanlar şöyle: 2. sınıfa yeni bir okulda başlamış. Öğretmenlerin çoğu ona söz hakkı vermemiş, onunla ilgilenmemiş yeni geldiği için. Sonra okula yeni bir coğrafya öğretmeni gelmiş. Kendisindeki potansiyeli fark etmiş, onu cesaretlendirmiş, derslerde pasif kalma demiş. Coğrafya öğretmeni diğer öğretmenlerle de konuşmuş.

 

Okulöncesi öğretmeni olan bir okurdan gelen mektuptaysa anlatılanlar şunlar: Öğrenci sınıfa morali bozuk şekilde gelmiş, öğretmenin dikkatini çekmiş ve ne olduğunu sormuş. Kimsenin kendisindeki değişikliği fark etmediğini söylemiş. Öğretmen de fark etmemiş fakat bozuntuya vermemek için tam ben de onu soracaktım minvalinde cevap vermiş. Moralini bozan şeyin annesinin kırmızı hiçbir şey giydirmemesiymiş.

 

Bilinçli, öğrencinin sorununu merak eden, önemli-önemsiz sorun ayrımı yapmayan bir öğretmenden gelen mektup bu şekildedir.

 

“Öğrencinin zihnine girmek isteyen öğretmen, önce öğrencinin gönlüne girmeyi başarmalıdır.” (s. 66)

 

“Çocukların zorluklarla baş etmeyi öğrenmesi başka şeydir, otorite karşısında korkup sinmesi başka bir şey. Aradaki farkı bilmek, eğitim yönünden çok önemlidir.” (s. 66)

 

Öğretmenden korkan öğrencilerin olduğu stresli sınıf ortamındaki öğrencilerin yeni bir şey öğrenmesi ve sağlıklı düşünmesi mümkün değildir.


Bir okurdan gelen mektupta şunlar geçiyor: Babasının işinden dolayı başka bir okula geçmiş. Yeni sınıfındaki arkadaşlarının donuk olduğunu fark etmiş oysaki eski sınıf arkadaşları heyecan ve istek dolularmış. Sebebinin sınıfa giren öğretmen olduğunu anlamış. Öğretmen sert bakışlı, çatık kaşlı, bağırıp duran bir tipmiş.

 

Bu mektupta öğretmenin sınıfa etkisini açıkça görebiliyoruz.

 

Ülkemizde kişilerin makamları, mevkileri yükseldikçe genellikle suratları asılır. Bu yöneticilerde iyi olabilecek potansiyel vardır fakat Denetim Odaklı Korku Kültürü’nün önem verdiği hiyerarşik yapıda yerlerini alırlar.    

 

Gelişim Odaklı Değerler Kültürü’nde arkadaşlık ilişkisi ve bu ilişkinin yönetimi yaşamın önemli boyutlarındandır. Denetim Odaklı Korku Kültürü’nde ilişki aksadığında çatışma yaşanırsa kavga çıkabilir, küslükler olabilir.

 

Öğretmen olan bir okurdan gelen mektupta şunlar anlatılıyor: Sınıfa girmiş ve üzgün öğrencisini görmüş. Arkadaşıyla el ele mi gezelim, kol kola mı gezelim tartışması yaşadığını öğrenmiş. Bir teneffüs el ele, bir teneffüs kol kola gezin diyerek problemi çözmüş.

 

Mektubu yazan öğretmen Gelişim Odaklı Değerler Kültürü’ndendir. Denetim Odaklı Korku Kültürü’nden olsa öğrencilerin bu basit problemi karşısında sinirlenir, problemlerini önemsemezdi hatta bir azar çekerdi.

 

Sınıf Eğitimi bölümü üçüncü sınıf öğrencisinden gelen bir mektuptaysa şunlar geçiyor: 8. sınıftayken öğretmeni kendisine “Senin Allah bir dediğine inanmam.” demiş. Kendisini yalancı, güvenilmez birisi hissetmiş.

 

Bu mektupta iletişim bilinci gelişmemiş bir öğretmenin tavrına şahit oluyoruz.

 

2.2. İlişki

Öğretmenin ve öğrencilerin sınıfa ilk girişleriyle dönem sonundaki girişleri birbirinden farklı olur. Nedeni zaman geçtikçe herkesin birbirini zamanla tanımış olmasıdır.

 

Bir okurdan gelen mektupta yazanlar şöyle: Yedi yaşında birinci sınıfa başlamış. Kendinden iki yaş büyük ablasının yanından ayrılmıyormuş, çoğunlukla ablasının sınıfındaymış ve ablasının arkadaşlarıyla vakit geçiriyormuş. Üst sınıftaki tanıdıkları öğretmenin şiddet uyguladığını söyleyip onu korkutuyormuş. Annesi ve ablası en sonunda elinden tutup kendi sınıfına götürmüş. Öğretmeni sıcak bir gülümseyişle sarılmış. O anda öğretmeninin anlatılan gibi bir insan olmadığını anlamış.

 

Önyargıyı kırma ve korkuyu yok etme konularında sevginin gücünü anlıyoruz.

 

2.2.1. İç ve Dış, Öz ve Yüz

İnsanın ilişkide iki doğası vardır: yüz doğası (sosyal kimlik, sosyal roller), can doğası (iç dünya, öz)

 

Denetim Odaklı Korku Kültürü’nde öğretmen-öğrenci ilişkisi sosyal kimliklerin ilişkisi olarak tanımlanır. Öğretmen korkutan, güçlü; öğrenci korkan, güçsüz rolündedir. Yüz-yüz ilişkisi vardır.

 

Gelişim Odaklı Değerler Kültürü’nde “insan öğretmen” ve “insan öğrenci” vardır. Öğrenci-öğretmen ilişkisi can-can’dır. Öğretmenin gücünün kaynağı öğrencilerine duyduğu sevgi ve öğrencilerin öğretmene duyduğu saygıdır.

 

Bir okurdan gelen mektupta yazanlar şöyle: Birinci sınıfa başlamış. Başka bir öğretmen istediğini babasına söylemiş fakat babası pek ilgilenmemiş. Öğretmeninden beş yıl boyunca fiziksel ve psikolojik şiddet görmüş.

 

Bu mektupta Denetim Odaklı Korku Kültürü’nün acımasız bir öğretmene şahit oluyoruz.

 


2.2.2. Hem Can Hem Yüz

Öğretmen öğrencinin hem toplumsal yönünü hem de bireysel yönünü geliştirmek için çabalamalıdır. Yaşam, ilişkiler içinde oluşup ilerler. Öğrenciler yaşamın bu toplumsal yönünü kavramalıdır. Yaşamın toplumsal yönünü kavrayan öğrenciler meslek, aile ve diğer yaşantılarında sorumluluk sahibi birer birey olurlar.

 

Rolünün, sorumluluğunun bilincinde olan öğretmen, öğrencilerinin ileriki yıllarda birer meslek sahibi olacağının, aile kurup ebeveyn olacağının, etkin bir vatandaş olacağının bilincinde olur.

 

Öğretmenin korkutarak eğitim vermesi yanlıştır. Korkutarak sadece öğrencinin maskesi eğitilir, çocuğun özüne ulaşılamaz. Öğretmen öğrencisini insan olarak sevip eğitmelidir.


Bir okurdan gelen mektupta geçenler şöyle: Altıncı sınıfa giderken derse Türkçe öğretmeni gelmiş. Derse katılmayan, kafalarını sıraya koyup yatan bir öğrenci varmış. Ona, öğretmen hiç kızmamış, yapıcı bir şekilde yaklaşmış. Zamanla çocuk açılmış, derse katılmaya başlamış hatta 23 Nisan töreninde sunucu olmuş.


“Her sınıfta kabuğunun içinde keşfedilmeyi bekleyen bir çocuk mutlaka vardır.” (s. 82)

 

Üstteki mektubu gönderen okurdan bu sefer de kendi okul yıllarını anlattığı bir mektubu okuyoruz: İlkokul yıllarının ilk üç senesi güzel geçmiş. Öğretmeni hasta öğrencilerin sırtlarına havlu koyan, terlerini silen bir öğretmenmiş. Dört ve beşinci sınıflarını başka bir okulda okumuş. Oradayken öğretmeninden haksız yere bir tokat yemiş. Öğretmeni haksız olduğunu anlayınca kendisinden özür dilemiş. Okurumuz şu an Türkçe öğretmeniymiş. Öğrencilerini tanımaya çalıştığını, yargısız infazlar yapmadığını, derslere girdiğinde hâl hatır sorduğunu, öğrencilerini ciddiye aldığını anlatıyor. Arıza tiplerin kendisini daha çok sevdiğini söylüyor. Nedeniyse örnek öğrencilere verdiği değer kadar onlara da değer veriyor olmasıymış.


2.3. Tanıklık

Bir veliden gelen mektupta şunlar geçiyor: Çocuğu birinci sınıfa başlamış. Bir ara okula gitmemek için direnmeye başlamış. Çocuğu, derste öğretmeni kendisine söz hakkı vermediği için üzüldüğünü söylemiş. Veli öğretmenle konuşmuş. Öğretmen sınıfın çok kalabalık olduğunu, bu durumun istenmeden gerçekleştiğinden bahsetmiş.

 

2.3.1. Tanıklık İçinde Var  Oluruz

“Bir bebek, doğumundan sonra kucaklanıp kendisiyle konuşulmazsa ilk üç ay içinde değişik hastalıklar geliştirir ve ölür. Bebeğin yemesi, içmesi, bakımı kadar kucaklanıp sevilmesi ve onunla konuşulması da gerekmektedir.” (s. 87)

 

Bebek doğduktan altı saat sonra güvende olup olmadığını, olduğu gibi kabul edilip edilmediğini anlamaya çalışır. Ailenin tanıklık bilinci çocukları için çok önemlidir.

 

Öğretmenler de öğrencilerini oldukları gibi kabul etmelidir.

 

2.3.2. Öğretmen Tanıklığının Altı Boyutu

1- Öğrencinin kaale alınıp alınmadığı

2- Öğrencinin olduğu gibi kabul edilip edilmediği

3- Öğrencinin kendine özgü bir değer olarak görülüp görülmediği

4- Öğrencinin gelişebileceğine güvenip güvenilmediği

5- Öğrencinin emek ve zaman vermeye değip değmeyeceği

6- öğrenciye birey olarak saygı duyulup duyulmadığı

 


2.3.3. Tanıklık Boyutları

Üstteki boyutlar ilişkide aynı anda yaşanır. Birinin önce, diğerinin sonra yaşanması gibi bir durum söz konusu değildir.

 

Öğretmenin öğrenciye verdiği sen varsın, senin varlığının farkındayım, seni umursuyorum gibi mesajlar öğretmen-öğrenci ilişkisinde çok önemlidir.

 

Bir okurdan gelen mektupta anlatılanlar şu şekilde: Birinci sınıfta öğrencileri okutan öğretmen tayin olmuş. İkinci sınıfa başlayan öğrenciler öğretmenlerinin tayin olduğunu öğrenmişler. Daha sonra öğretmenlerinden mektup almışlar. Öğretmenleri yeni yılda öğrencilerine yeni yıl kartı göndermiş.

 

Bu mektupta öğrencilerine siz varsınız, sizi unutmadım mesajı veren bir öğretmene şahit olduk.

 

Bir okur yazdığı mektupta bir kelimeyi yanlış telaffuz ettiği için tokat yediğinden ve sınıfta onurunun zedelendiğinden bahsetmiş. Bahsi geçen öğretmen Denetim Odaklı Korku Kültürü’nün öğretmenidir. Öğretmenin o anda yapması gereken şey ağız farklılıklarından kaynaklı böyle telaffuzların olabileceğini sınıfa anlatmasıdır. Öğretmen yargılama ve ötekileştirme yapmamalıdır.

 

Başka bir okurdan gelen mektupta şunlar anlatılıyor: Sınıfta oruç tutan tek öğrenciymiş ve akşam ezanı son derste okunuyormuş. Öğretmeni oruç tuttuğunu biliyormuş ve onu yanına çağırıp iki tane tost alması için kantine göndermiş. Tostu getirdiğinde orucunu açmasını söylemiş, utanmaması için diğer tostu da kendisi yemiş.

 

Bu mektupta öğretmenin öğrenciye verdiği seni olduğun gibi kabul ediyorum mesajı takdire şayandır.

 

Üstteki mektubun devamında da şunlar geçiyor: Sınıfa köyden iki öğrenci gelmiş. Utangaç ve gerginlermiş. Birisi altını ıslatmış. Diğer öğrenciler fark edip dillendirecekken öğretmen durumu fark etmiş, hemen kızın yanına gelmiş. Elindeki suyu yanlışlıkla dökmüş gibi yaparak kızı ıslatmış. Sonra hadi seni kurulayalım diyerek sınıftan çıkarmış.

 

Öğretmenin öğrencisi utanmasın diye çabalayışına şahit olduk.

 

Öğretmen öğrencilerine isimleriyle hitap ederse öğrenciler kendilerini değerli hissederler.

 

Bir okurdan gelen mektupta şunlar geçiyor: Öğretmenler günü hediyesi için öğretmenine evdeki yapma çiçekten bir dal götürmek zorunda kalmış. Sınıftaki arkadaşları hediyeyle dalga geçmeye hazırlanırken öğretmeni övgüler yağdırmaya başlamış.

 

Başka bir okurdan gelen mektupta şunlar geçiyor: İlkokulu Türkiye’de bitirmiş. Altıncı sınıfa Almanya’da başlamış, ailesi orada yaşıyormuş. Türk olduğu için dışlanmış. Okulun düzenlediği bisiklet turuna bisikleti olmadığı için katılamayacakken öğretmeni kendi bisikletinin arkasına almış. Molada öğrenciler dans etmeye başlamış ama o dans etmeyi bilmiyormuş. Öğretmeni de onunla çiftetelli oynamış.

 

Üstteki iki mektupta da öğretmenlerin verdiği sen değerlisin mesajları övgüye layıktır.

 

Bir okurdan gelen mektuptaysa şunlar geçiyor: İkinci sınıfa geçmeden önce anne ve babası boşanmış. Velayeti babasına verilmiş, annesi hiç ilgilenmemiş. Sıkıntılı bir dönem geçirmiş. Sınıfta her hata yaptığında öğretmeninden dayak yemiş. Hiç arkadaşı olmamış, hep sınıfın en başarısız öğrencisi olmuş.

 

Bir öğretmen nasıl bu kadar acımasız olabilir?

 

İnsanlarda doğumdan itibaren bir öğrenme hevesi vardır. İnsanlar bir şeyleri öğrenirken hata yaparlar. Hata yaparak öğrenmek doğal bir durumdur. Çocuklar da hata yaparak öğrenirler. Büyüklere, öğretmenlere düşen bu hatalara olgunlukla bakmaktır, hatadan yola çıkarak doğruyu bulacağı konusunda çocuğa mesaj vermektir. Çocuklar kendileriyle yarış halindedir. Diğer çocuklarla kıyaslamak çocuğun yarış biçimini değiştirir. Çocuk başarılı olma amacını bir kenara bırakıp kıyaslandığı çocuğu geçme amacı için çabalamaya başlar.

 

Bir okurdan Cüceloğlu’na gelen mektupta şunlar geçiyor: sınıfta a4 kâğıdı almak için para toplanmış. Öğretmen parayı kendisine verip kâğıt almasını istemiş. Velisi öğretmenle görüşüp neden parayı verdiğini ve kâğıt almasını istediğini sormuş. Öğretmen ona güvendiğini, sorumluluklarını yerine getiren bir çocuk olduğunu söylemiş.

 

Öğretmenin çocuğa güvenmesi, inanması ve bunları ona hissettirmesi çocukta muazzam izler bırakır.

 

Başka bir okurdan gelen mektuptaysa şunlar anlatılıyor: Ders ortalamaları ve deneme sınavı sonuçları düşük olan üniversite sınavına hazırlanan bir öğrenciymiş. Dershane öğretmeni başarabileceğini, umut vat ettiğini her fırsatta söylemiş. Öğretmeninin güzel dönütleri kendinde çalışma isteği doğurmuş. Çalışmaya başlamış, sınav netleri yavaş yavaş yükselmeye başlamış. Sınava ilk girişinde beklediği sonucu alamamış. Dershane öğretmeni yine güzel dönütler vermiş; sabret bu sene olacak, çalışmaya devam demiş. Sınava ikinci girişinde Uludağ Üniversitesi’nde PDR bölümünü kazanmış. Üniversiteyi bitirdikten sonra da öğretmen olmuş.

 

Öğrencisinin potansiyelini fark eden, başarabileceğine inanan bir öğretmenin öğrencisine verdiği motivasyonla kariyer basamaklarını birer birer çıkan öğrencinin başarısına şahitlik ediyoruz.

 

Öğretmen öğrencisine sen emek vermeye değersin, sen zaman ayrılmaya değersin, sevilmeye layıksın mesajlarını içten bir şekilde vermelidir. Öğrenciler sevildiklerini de sevilmediklerini de anlarlar. Aşağıdaki mektupta bunu göreceksiniz.

 

Bir okurdan gelen mektupta anlatılanlar şu şekilde: Çocuklar dersi kaynatmak için çok çabalamış, öğretmen en sonunda çok sinirlenmiş. Durumu öğrenen başka öğretmen dersinde sınıfa neden benim dersimde böyle şeyler yaşanmazken o derste yaşandığını sormuş. Öğrenciler o öğretmenin kendilerini sevmediklerini, ondan kaynatmak istediklerini söylemişler.

 

Eğitimci Nurdoğan Arkış’ın bir tanıdığının anısı şu şekilde: Okula dolmuşla gelip gidiyormuş. Öğretmeni görünce belediye otobüsünün daha avantajlı olduğunu söyleyip neden kullanmadığını sormuş. Nerede binip ineceğini bilmediğini söylemiş. Öğretmeni akşam okul çıkışında onu otobüsle evine kadar götürmüş. Sabah da sokağın başında onu beklemiş. Okuldan eve gelmeyi öğrendiğini, şimdi de evden okula gitmeyi öğrenmesi gerektiğini söylemiş ve beraber okula gitmişler. Ortaokula geçtikten sonra sık sık ziyaret etmiş öğretmenini. Lisede ziyaretler seyrekleşmiş, bir süre sonra gitmemeye başlamış. Üniversite sınavından bir gün önce telefon çalmış. Arayan öğretmeniymiş. Motivasyon vermiş, başarılı olacaksın demiş. Sınava konuşmanın verdiği rahatlıkla girmiş. Endüstri mühendisliğini kazanmış.

 

“Evet, sevildiğini hisseden öğrenci güçlenir; kendine güveni, cesareti artar. Sevilmediğini anlayan öğrenci ise ya hüzünlüdür ya öfkelidir ya da karamsarlığa kapılır.” (s. 105)

 

Öğretmen öğrencisine sen saygı duyulması gereken bir bireysin, senin hakların ve özgürlüklerin var, sen bu sınıfın vazgeçilmez bir parçasısın mesajlarını vermelidir.

 

Yaşamak bir ekip işidir, ekipteki her insan birey olması bakımından önemlidir. Öğrencinin ekip işini, “biz” kavramını öğrenmesi gerekir.

 

Öğretmenlik mesleğinde otuz yılı aşmış bir öğretmenden gelen mektupta anlatılanlar şöyle: Genç öğretmenlere öğrencilere sorumluluk verme konusunda tavsiyede bulunuyor. Sınıfın en haylaz öğrencilerini kendisine yardımcı yaptığından bahsediyor. Diğer öğretmenlerin haylaz öğrencilerle yaşadıkları problemleri kendisinin yaşamadığını belirtiyor. O öğrencilere sorumluluk verdiğinde o haylaz öğrenciler kendilerini değerli hissettiklerini söylüyor.

 

Mektubun devamında ortaokul yıllarına götürüyor biz okuyucuları.

 

Tarih öğretmeni öğrencilerinden bir piknik organizasyonu yapmalarını istemiş. Öğrenciler kendi aralarında işleri paylaşmışlar. Tarih hocası öğrencilerinde sorumluluk bilincini geliştirmeyi amaçlamış. Daha sonrasında pis sınıf sıralarını zımparalarla temizlemişler. Ekipçe iş yapma tecrübesini kazandırmış.  

 

“Bilinçli bir öğretmen, öğrenciyle ilişkisinde sınıftaki ait olma-birey olma dengesine çok önem gösterir.” (s.106)

 

“BİZ’in temelinde değerler vardır: saygı, halden anlama, iş birliği, sorumluluk duygusu ve dürüstlük.” (s. 107)

 


2.4. Dinleme

Öğretmen öğrencisini gelişigüzel ve yüzeysel dinlememelidir, can kulağıyla ve ciddiye alarak dinlemelidir. Küçükken dinlenmeyen çocuklar kendini dinlemeyi çok zor öğrenir.

 

Denetim Odaklı Korku Kültürü’nde öğretmen (otorite) konuşur, öğrenci dinler. Çocuğun konuşmasına fırsat verilmez, düşünce ve duyguları önemsenmez. Dinlenilmeyen öğrenci dinlemeyi de öğrenemez.

 

Gelişim Odaklı Değerler Kültürü’nde öğrenci kimliği insan kimliğinden sonra geldiğinden kaynaklı öğrencilerin düşünceleri ve duyguları önemsenir. Sınıfta sohbet ortamı olur. Dinlenen çocuk dinlemeyi de öğrenir.

 

Cüceloğlu’na gelen bir mektupta anlatılanlar şu şekilde: Veliler aralarında para toplayarak sınıfa bilgisayar almış. Nöbetçi öğrenci yanlışlıkla öğretmen masasını silerken bilgisayarı düşürmüş. Öğrenci öğretmeni derse geldiğinde çok kızacak diye korkmuş. Öğretmen sınıfa geldiğinde durumu görünce düşüren öğrenciye “Senden önemli değil.” demiş.

 

Cüceloğlu’nun şöyle tavsiyeleri oluyor: Öğretmen mektuptaki olayda veya benzeri olaylarda sınıfta bir tartışma ortamı yaratabilir. Hata yapmaktan korkmamak, hatalardan ders çıkarmak gibi farkındalıkları kazandırabilir.

 

2.4.1. Dostluklar Sohbet İçinde Oluşur

Gerçek dostluklar karşılıklı konuşmaların olduğu sohbetlerde oluşur.

 

Bir okurdan gelen mektupta şunlar anlatılıyor: Sekizinci sınıf öğrencisiyken Türkçe dersinde herkes mektup yazmış. Mektubu yazan okurumuz mektubunu sosyal bilgiler öğretmenine yazmış. Mektupta öğretmenine sınıfta dövdüğü bazı öğrencileri hatırlatarak sadece o öğrencileri değil tüm öğrencileri dövdüğünden, tüm sınıfı cezalandırdığından bahsetmiş. Dersi dinleme, derse konsantre olma gibi konularda sıkıntı çektiklerini yazmış. Türkçe öğretmeninden mektubu sosyal bilgiler öğretmenine vermesini istemiş. Sosyal bilgiler öğretmeni derse geldiğinde mektubu yazan okurumuza teşekkür etmiş. Ve daha sınıfta disiplini sağlamak için şiddete başvurmamış.

 

Öğretmen burada mektubu yazan okurumuza sen değerlisin, senin fikrini önemsiyorum mesajı vermiştir.

 

2.4.2. Sınıfta Sohbet Kültürü Oluşturmak İçin Bir Öneri

Cüceloğlu, dönemin başında öğretmenlere tüm sınıfa isimsiz mektuplar yazdırmayı tavsiye ediyor. Mektupta öğrencilerden şu soruların cevaplarını almayı amaçlıyor: “Bana iyi öğretmen diyebilmeniz için nasıl biri olmamı, konuşmamı ve davranmamı isterdiniz?”

 

Dönem sonunda da neleri iyi yaptığını, neleri daha iyi yapabileceğini ve daha nasıl faydalı olacağını anlatan mektuplar yazdırmayı tavsiye ediyor.

 

Öğretmen bu mektupları her sene yazdırır ve biriktirirse yıllar sonra elinde muhteşem bir birikim olur.

 

2.4.3. Dinleyen Öğretmenin Dört Özelliği

1- Zihinsel Olgunluk: Öğretmenin öğrenciyle iletişim kurmasındaki amacın farkında olması

2- Duygusal Olgunluk: Öğretmenin söyleyeceklerini iletişim kurulan öğrencinin gözünden değerlendirerek konuşması

3- Sosyal Olgunluk: İletişim anında içinde bulunulan sosyal ortamın dikkate alınması

4- Manevi Olgunluk: Öğretmenin neden bu mesleği seçip öğretmen olduğunun bilincinde olmasıdır

 

Bir okurdan gelen mektupta anlatılanlar şu şekilde: Okurumuz Sağlık Meslek Lisesi öğrencisiymiş. Yemek işlerinden sorumlu bir öğretmeni varmış. Öğretmen yemek konusunda sınıfta sohbet ortamı oluşturarak fikirlerine başvuruyormuş, isteklerini soruyormuş.

 

Mektupta dinleyen bir öğretmen örneği vardır.

 


3. BÖLÜM / DEĞERLER

3.1. Değerler

İnsan, yaşamında doğrudan veya dolaylı olarak ilişkiler içerisindedir. İlişkiler alışkanlıklar çerçevesinde düşünülmeden otomatik şekilde veya içinde bulunulan ortama, karşıda bulunan kişiye göre düşünülüp değerlendirilerek yürütülür.

 

“Her gelişmiş insan gibi, gelişmiş öğretmen de kendi değerlerini keşfederek ve bu değerlerle ahenk içinde mesleğini yaparak anlamlı, coşkulu ve güçlü bir yaşamın kapısını açar.” (s. 125)

 

3.1.1. Seçimlerin Şimdi-Burada Yapıldığı Gerçeği

Yaşam sadece şimdi-burada yaşanır. İnsan yaşarken toplumdaki sosyal kimliğinin gereklerini yerine getirir.

 

3.1.2. Niçin Değerler

Bu bölümde şu öykü geçiyor: Trabzon’da minibüs muavini yaşlı bir adama tokat atar. Yaşlı adam şiddet kullanarak karşılık vermez, küfürler ve hakaretler savurmaz. Muavine bu tokadı ne yaparak hak ettiğini sorar.

 

Yaşlı adamın değer anlayışında şiddete yer olmadığını, iletişimi tercih ettiğini görüyoruz. Değerler insan yaşamının anlamlı olabilmesi için neyin iyi, doğru ve adil olduğunu ifade eden bir kavramdır. Bireyin değerleri onun varoluşunun bütün yönlerini etkiler ve yönlendirir.

 

3.2. Anlamlı, Sağlıklı, Güçlü ve Coşkulu Bir Yaşam İçin Değerler

“Değerler sağlıklı ve barışçıl bir yaşamın temelidir.” (s. 130)

 

Toplumlar güçlerini bilim ve teknolojiden alırlar fakat bu konularda üretken olurken de bilimsel düşüncenin temelindeki değerlere temas edilir.

 

3.2.1. Sınıf Kültürünün Temel Değerlerini Anlatma Yöntemi

Dönemin ilk haftasında tanışma merasimi bittikten sonra öğretmen sınıfta bir tartışma ortamı oluşturmalıdır ve sınıfta görmek istediği değerlerden bahsetmelidir. Bahsedilen değerlerle ilgili sohbet ortamı oluşturulmalıdır, sorular sorulup cevaplar verilmelidir. Öğrenciler mutlaka yeni şeyler keşfedecektir.

 

Dönemin ilk üç veya dört haftasında ilk derslerde bu değerler konusu en az beş, en fazla on dakika konuşulmaya devam edilmelidir.

 

Cüceloğlu, öğretmenlerin ve öğrencilerin yaşamasını önerdiği temel değerlerden bahsediyor:

  • Bir’in Değeri: Her bir öğrenciye insan olarak eşit değer verilmesini ifade eder. Her öğrenciye eşit davranılmalıdır.

 

  • Empati-Halden Anlama: Öğretmenler öğrencilerini oldukları gibi kabul etmelidir; bakışlarıyla, sözleriyle, sesinin tonuyla bunu desteklemelidirler. Bu kabulleniş öğrencilerin kaygılarını şevke ve mutluluğa çevirir.

 

  • Merak Etmek, Soru Sormak, Konuşmak Özgürlüğü: Merak etmek doğuştan gelen bir özelliktir, edinilen tüm bilgilerin tohumudur. Felsefi sistemler ve bilimsel araştırmalar merak etmeyle başlar. Öğretmenler öğrencilerin sorularını dikkatle dinlemelidir, soruları ciddiye almalıdır ve cevaplamalıdır. Öğrencilerin konuşmalarına fırsat tanınmalıdır. Derslerde sohbet ortamları, soru-cevaplar olmalıdır.

 

  • Sınırlar ve Sorumluluk: yaşamanın bir ekip işi olduğundan ve BEN’i değil BİZ’i kapsadığından bahsettik. Sorumluluklar da BİZ bilincinin vazgeçilmez bir unsurudur. Bunlar öğrencilere kazandırılmalıdır.

 

  • Değer Olarak Temizlik ve Sağlık: Günümüzde değişik hastalıkların oranları bir artıyor, bir azalıyor. Yeni hastalıklar oluşuyor. Temiz olmak ve sağlığa dikkat etmek içinde bulunduğumuz dönemde ayrı bir önem kazandı. Temizlik ve sağlık bilinci öğretmenlerde ve öğrencilerde olmalıdır. Sınıfta hasta bir öğrenci olduğu zaman öğretmen hasta öğrenciyi rencide etmeden hastalığın nedenlerinden, hastalıktan nasıl korunulacağından bahsedebilir.

 

  • Bir Değer Olarak Şimdi-Burada, Geçmiş, Gelecek Dengesi: Şimdi-buradanın içerisinde geçmiş ve gelecek gizil olarak vardır. Yaşlı insanlar hatıralarıyla, yaşantılarıyla şimdi-burada olurken gençler gelecek olasılıklarıyla şimdi-burada var olurlar. Öğretmen öykülerden, olaylardan, haberlerden vb. yararlanarak şimdi-buradanın geçmiş ve gelecekle ilişkisini öğrencilere anlatabilir ve bu konu hakkında öğrencileri düşündürebilir.                                                                                                                                           


“Geçmişin içinde tıkanıp kalmak sağlıklı değildir. Geçmişten alınacak derslerin farkında olmak ve bu dersleri aldıktan sonra şimdi-buradayı tam olarak değerlendirmeyi önemsemek gerekir. Geleceğin içinde tıkanıp kalmak da sağlıksızdır. Böyle kişilere gerçekle ilişkisini kesmiş hayalperestler denir. Gerçeklerden koparak hayal dünyasına girmek iyice abartılırsa akıl hastalıklarına yol açabilir.” (s. 150)

 

  • Bir Değer Olarak Güven: Güven, ilişkilerin temelidir. Cüceloğlu güvenin temelinde saygı, hakkaniyet, dürüstlük olduğunu düşünüyor. Sınıfta güven konusuyla ilgili tartışma ortamı oluşturulmalıdır.

 

  • Seviye-Saygı-Dostluk-İşbirliği: bu konular da derslerde sohbet ortamında irdelenmelidir.

 

  • Bir Değer Olarak Sabır-Sebat-Azim: Sosyal rollerle, mesleklerle vb. ilişkilendirilerek derslerde konuşulmalıdır.

 

  • Bir Değer Olarak Özdenetim: Yaşamında Kendin Olarak Var Olmak: Kişi yaşamında kendisi olarak var olursa hayata karşı hevesli ve şevkli olur. Ama kişinin kendisi olarak var olması kolay bir iş değildir. Bazı insanlar bulundukları ortamda ortamın izin verdiğince kendileri olabilirler. Bazı insanlarsa ortama uyum sağlarken o ortam içinde kendileri olarak var olabilmeye özen gösterirler.

 

  • Bir Değer Olarak Vatanseverlik: Konuyla alakalı olarak sınıfta tartışma ve sohbet ortamları oluşturulabilir. Vatana karşı olan sorumluklardan bahsedilmelidir. Vatan-gelecek bağlantısı kavratılmalıdır.

 

 

3.2.2. Sınıfta Disiplin

Sınıfta disiplin olmazsa olmazdır, disiplin olmazsa eğitimin kalitesi korunamaz.

 

Denetim Odaklı Korku Kültürü’nde dış denetimli disiplin anlayışı vardır. Öğrenciyi korkutma ve cezalandırmayı içerir. Güçlü (öğretmen), güçsüz (öğrenci) ilişkisi vardır. Öğrenci güçlü olan öğretmeni olmadığı zaman özüne döner, öğretmenin uygulamak istediği disiplinler yok olur. İyiyi, doğruyu otorite (öğretmen) bilir ve otorite iyiyi, doğruyu zorla uygulatmaya çalışır.

 

Gelişim Odaklı Değerler Kültürü’nde iç denetimli disiplin anlayışı vardır. Kişinin kendine tanıklığı önemlidir. Kişini başında bir otorite bulunsun veya bulunmasın iyiye, doğruya, inanılan değerlere uygun bir şekilde yaşanılır. Otorite, kişinin vicdanının kendisidir.

 

Bir okurdan gelen mektupta şunlar anlatılıyor: Sınıf öğretmeni maneviyata çok değer veren birisiymiş. Öğrencilerine bir oyun öğretmiş. Oyunda gece yatağa yatınca bir tane polis amca geliyormuş. Polis amca bugün arkadaşlarını üzdün mü, başkalarının eşyalarını izinsiz aldın mı, yalan söyledin mi gibi sorular soruyormuş. Cevaplar arasında evet oluyorsa ertesi gün o problemi çözme görevi veriyormuş.

 

Mektupta kişinin kendisinin otoritesi olmasına yardımcı olacak bir etkinlik örneğinden bahsediliyor.

 

3.2.3. İnsan Onuruyla Doğar: Geliştirici Eğitimin Temelinde Sevgi Vardır

“Öğretmenin sevgisi, anlamını öğrencisinin onurlu bir insan olarak gelişmesinde bulur.” (s. 162)

 

Sevgi, geliştirici tutuma yol açarken geliştirici tutum da bilinçli sohbet ortamının oluşmasına yol açar. Bu sohbet ortamında öğrenci hatalarının farkına varır, konunun doğrusunu öğrenir.

 

3.3.Bitirirken

“Oysa sadece eğitimin değil, ülkemizin lokomotifi bence öğretmendir. Gücünün sınırı, tahminlerin çok ötesindedir.” (s. 164)

 

Cüceloğlu eğitim sisteminin varoluş amacını anlamaya yönelik şu üç soruyu yöneltiyor: Eğitimli insan kimdir? Kime usta öğretmen denir ve usta öğretmen nasıl yetiştirilir? Usta öğretmen nasıl güçlü kılınır?

 

Toplumun geleceğini en çok etkileyen varlık eğitim sistemidir ve sistemin içerisindeki öğretmenlerdir.

 

“Bu kitap öğretmenin var olan gizil gücünü anlatıyor. Öğretmen geliştiren, usta bir öğretmen de olsa; ehliyetsiz, beceriksiz biri de olsa, içinde yer aldığı ilişkiler matrisinden dolayı güçlü biridir. Bu kitabı yazmaktaki amacım, öğretmenin ne kadar güçlü biri olduğunun farkına varılmasını sağlamaktır.” (s. 166)          

 

3.3.1. Öğrenci Sınıfta Kendini Ne Kadar Var Hissediyor?

Öğrenci kendisini sınıfta kendisini ne kadar var hissederse öğretmenini o kadar can kulağıyla dinler.

 

3.3.2. Yaşamla İlişki Kurarak Ders Anlatmak

Öğretmen anlatılan konuyu yaşamla ilişkilendirirse ve öğrenciler bu ilişkiyi anlarlarsa dinledikleri dersten zevk almaya başlarlar, konuyu daha rahat anlarlar ve konuya daha çabuk ısınırlar.

 

Konuyla ilgili olarak Cüceloğlu’na gelen bir mektupta matematik yapamayan bir öğrencinin özel ders almaya başlaması, özel hocasının konuları yaşamla ilişkilendirerek anlatması sonucunda matematiği anlamaya başladığı anlatılıyor.

 

3.3.3. Nasıl Daha Güçlü Bir Öğretmen Olabilirim?

Cüceloğlu’nun öğretmenlere tavsiyesi şudur:

· Her günün sonunda 10-15 dakika boyunca günü gözden geçirmek  

· “Bugün yaşamda kendim olarak ne kadar var oldum?” sorusunu sormak ve düşünmek

· “Bugün hangi olumlu-olumsuz duyguları yaşadım?” sorusunu sormak ve düşünmek

· Ve şu üç soruyla da kapanışı yapmak: Bugün neleri iyi yaptım? Bugün neleri daha iyi yapabilirdim? Bugün öğrendiğim bir şey oldu mu, bugün ne öğrendim?


Cüceloğlu, bu adımları uygulamanın her insan için önemli gelişim süreçleri oluşturacağını ifade ediyor.

 

3.3.4. Öğretmenin Kendine Tanıklığı

Kişinin kendisiyle ilişkisini ve bu ilişkinin önemini bilen öğretmen yaşamda kendisi olarak var olmayı ciddiye alır. Kendisine olan tanıklığının farkında olan öğretmen şu altı farkındalıkla yaşar:

  • Kendi gözünde var olur ve kendini önemser.

  • Mükemmel olmaya çalışmaz, hatalarını ve eksikliklerini kendini yargılamadan görür.

  • Kendisiyle kurduğu ilişkiyi önemser, dünyada kendisinden bir tane daha olmadığının farkında olur.

  • Kendi potansiyeline güvenir. İyiyi, doğruyu öğrenip yapacak gücünün olduğunu bilir.

  • Kendini sevilmeye layık görür.

  • Kendini saygıdeğer ve değerli görür.


3.3.5. Öğretmen-Veli İlişkisi

Öğretmen ve veli arasında iş birliği olmalıdır. Öğretmen harcayacağı enerjinin yüzde yetmişini öğrencilere, kalan yüzde otuzunu da velilere ayırmalıdır.

 

3.3.6. Öğretmene Hediye Vermek:

Cüceloğlu öğretmene öğretmenler gününde, doğum gününde vs. hediye verilmemesi gerektiğini düşünüyor. Herkesin maddi durumu iyi olmayabilir. Maddi olarak durumu iyi olan öğrencinin getirdiği hediyeyle maddi durumu iyi olmayan öğrencinin getirdiği hediye arasındaki fark maddi geliri iyi olmayan öğrenciyi üzebilir, kendisini mahcup hissetmesine neden olabilir.

 

3.3.7. Öğrenciye Şiddet Uygulamak

Ebeveynlerin, öğretmenlerin, güçlü pozisyondaki kişilerin vs. şiddete başvurmaları kanunen yasaktır.

 

Okullarda öğrencilere şiddet uygulama sayıları azaldı fakat velinin öğretmene şiddet uygulaması, öğrencinin öğretmene şiddet uygulaması gibi şiddet türleri doğdu. Bu tür şiddetlerin de önüne geçilmesi gerekir.   

 

Şiddetin değil iletişimin çözüme götüreceği unutulmamalıdır.

 


3.3.8. Öğretmen Okul Müdürü İlişkisi

Müdürlerin makamlarından, taşıdıkları değerlerden ve karakterlerinden gelen büyük güçleri vardır. Müdürler bu gücün farkında olmalıdır ve be güçlerini iyiye, güzele kullanmalıdır.

 

3.3.9. Hiç Kimse Ama Hiç Kimse Tesadüfen Öğretmen Olmamalıdır

“Her şeyin başı sevgiyle yoğrulmuş bir öğretmen. Kitabı bitirince aklımda, dimağımda kalan tek şey: İyi yetiştirilmemiş bir öğretmen, atom bombasından daha tehlikeli olabiliyor.” (s. 184)

 

Finlandiya Eğitim Modeli ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde konuşuluyor ve uygulanmak isteniyor. Finlandiya’da öğretmen adaylarını seçerken akademik başarıya bakılmıyor; takım çalışmasına uygunluğa, meslek aşkına, iletişim becerilerine, karaktere ve bunun gibi hususlara bakılıyor.

 

3.3.10. Önerim: Türkiye Öğretmen Akademisi Kuralım

Ülkemizde binlerce öğretmen var. Parmakla gösterilen, işinin ustası olmuş öğretmenlerimiz de var.  Cüceloğlu, deneyimli, usta öğretmenlerin bilgi ve deneyimlerini genç öğretmenlere aktarabileceği bir akademi kurulmasını öneriyor. Bu akademiyle usta-çırak ilişkisinin sağlanabileceğini ifade ediyor.   



Editörden Bir Not:

Değerli Okurlarım,


Doğan Cüceloğlu'nun Öğretmenim Bir Bakar Mısın? kitabının özetini çıkarırken zorlandım. Cüceloğlu'nun tanımları, yorumları; okuyuculardan Cüceloğlu'na gelen yaşanmışlıklarla dolu birbirinden değerli mektuplar... Özete hangi kısmı eklemesem eksik kalacaktı. Bugüne kadar yüzün üzerinde özet yazdım, normalde bir-iki saat içerisinde yazıp bitirirdim ama bu kitabın özetini altı günde, toplamda yirmi bir saatte yazdım.


16 Şubat 2021'de aramızdan ayrılan kıymetli hocamız Doğan Cüceloğlu'na Allah'tan rahmet diliyorum. Sempatik, alçak gönüllü, şefkatli muazzam bir insandı. Kıymetli hocamız kitaplarıyla, sohbetleriyle, programlarıyla aramızda yaşamaya devam ediyor.


Okumak güzeldir, iyi okumalar dilerim efendim.


Doğan Cüceloğlu Kimdir?

Ailesinin on birinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Ankara Atatürk Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olan Cahit Okurer’in teşvikiyle mühendislik hayalinden vazgeçip bilime yönelmiştir ve psikoloji okumaya karar vermiştir. İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun olmuştur. ABD’de Illinois Üniversitesi’nde bilişsel psikoloji alanında çalışmıştır. İstanbul, Hacettepe ve Boğaziçi Üniversitelerinde görevlerde bulunmuştur. Kaliforniya Üniversitesi’nde bir yıl ziyaretçi öğretim üyeliği yapmıştır.


Görsel: Doğan Cüceloğlu - Bağlantı


Kaynak:

CÜCELOĞLU, Doğan (Ekim 2023). Öğretmenim Bir Bakar Mısın? (Öğretmenin Gücü Üzerine). İstanbul: Final Kültür Sanat Yayınları. 17. Baskı.

639 görüntüleme7 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page