1. ÖZET
AKTAR MUSA EFENDİ
Musa Efendi titiz, temiz, düzenli bir çarşı esnafıdır. Boş vakitlerinde kitap okur, boş durmayı sevmez. Dükkânının ön kısmında aktarlık yaparken arka kısmında da hastalara özel ilaçlar, merhemler hazırlar. Müşterilerini zengin-fakir, genç-yaşlı olarak ayırmaz. Hasta olup Musa Efendi’ye şifa için çevre illerden gelenler bile olur. İlaçları hazırlarken tehlikeli maddeleri fazla koyup insanları istemeyerek öldürdüğü de olur.
Musa Efendi’nin karısı Zelluh, Musa Efendi’nin zıddı bir kişiliğe sahiptir. Musa Efendi akşam dükkândan dönünce evde bir köşede misafir gibi oturur.
Çift, çocukları Vehbi’den dertlidir. Vehbi okumamıştır, sanat da öğrenmemiştir. İçki, kumar, esrar alışkanlıkları vardır. Günlerce eve gelmediği olur. Eve geldiği zaman Musa
Görsel: Ötüken Neşriyat - Bağlantı
Efendi’yle Zelluh’a demediğini bırakmaz, küfürler savurur, para alıp gider.
Bir gün Vehbi ağır bir dayak yer. Uzun süre evde yatar. Evde yattığı süre boyunca evde huzur bırakmaz. Musa Efendi’yle Zelluh’u canlarından bezdirir.
Musa Efendi ve Zelluh’un Vehbi’ye dayanacak halleri kalmaz. Musa Efendi dükkânında yaptığı bir karışımla Vehbi’nin ölümüne sebep olur.
İMAM BABA
İmam Baba, Uzun Çarşı’da insanların saygı duyduğu, çekindiği, kolladığı, kerameti olduğuna inandığı bir kişidir. Bolluğu, kıtlığı, savaşı önceden bildiğine inanılır. Balkan Savaşları’nı bir yıl önceden tahmin etmiştir. “Durun hele durun, hepiniz donacaksınız.” dedikten iki ay sonra karın altında tüneller kazacak kadar kar yağmıştır.
Elinden esrar nargilesini hiç eksik etmez, çarşıdaki dükkânlardan karnını doyurur. Çarşıdaki bütün para kasaları İmam Baba’ya açıktır. İhtiyacı kadar parayı istediği bir dükkânın kasasından izinsizce alır.
Çarşı ağası Nuri Efendi, İmam Baba’yla en çok ilgilenen kişidir. Nuri, maddi varlığını İmam Baba’ya borçludur. Bir gün İmam Baba, Nuri’ye fıstık almasını tavsiye etmiştir. Nuri bütün varlığıyla hatta borca girerek fıstık almıştır. Aradan biraz zaman geçtikten sonra fıstık piyasası çok yükselmiştir ve Nuri zengin olmuştur. İmam Baba’yı evine yerleştirmeyi çok istemiştir ama İmam Baba kabul etmemiştir.
Seferberlik ilan edilir. Askere çağrılan esnaflar dükkânları kapatıp gider. Biraz zaman sonra Suriye Cephesi dağıtılır. İngiliz ve Fransız askerleri sokaklarda cirit atmaya başlar. Onlar da İmam Baba’ya dokunmaz. Baba çatışma ortasında kalmamak için tüneğini Millet Hanı’nın karşısına taşır. Şehir bombalanırken toplardan biri Millet Hanı’nın damına düşer ve İmam Baba orada ölür.
BİLADER AĞA
Gerçek adını bilen yoktur, herkes Bilader Ağa olarak tanır. Biçimsiz bir vücuda sahiptir, bacağının biri kısadır. Kıyafetlerine ve kişisel bakımına özen gösterir. Eski fesleri alıp, tamir edip, satarak geçimini sağlar. Bu işte karısı Ayuş Bacı yardımcı olur.
Bilader Ağa, fes işinin haricinde maskaralık yapar. Düğünlere, eğlencelere çağrılır. Konuklar Bilader’e türlü eziyetler eder, Bilader yılgınlık göstermez. Oyunlar kurarak insanları güldürmeye çalışır.
Tek bacağının kısalması da bu maskaralık işinden kaynaklanmıştır.
Bilader’in korktuğu tek kişi İt Yusuf’tur. Onun olduğu davetlere gitmez. Bir keresinde Bilader’in etlerini koparırcasına ısırmıştır.
Fransız Savaşı başlar. Bilader evde yokken eve top isabet eder ve karısı Ayuş Bacı ölür. Savaştan sonra da hiçbir şey eskisi gibi olmaz.
BERBER HÜSEYN
Berber Hüseyn’in dükkânı bulunduğu çevrenin en gösterişli berber dükkânıdır. Bu dükkânda dişçilik de yapar. Gerekli ekipmanları bulunur.
Hüseyn’e baş ve göğüs ağrıları çekenler, yeni doğan bebeklerini getirenler, kemiği yerinden çıkıp gelenler, sülük tedavisi yaptırmak için gelenler olur.
Tedavi olanlar güçlerinin yettiğince para verir, Hüseyn verilen paraları az çok demeden kabul eder.
KÖSE HAFIZ
Kentin büyük camisinde imam olan Cebiş İmam’ın ilk iki karısından çocuğu olmaz. Üçüncü karısı Fatma Bacı’dan bir erkek evlat dünyaya gelir. Ökkeş adını verirler.
Ökkeş’in diş çıkarması, konuşması, yürümesi diğer çocuklara göre geç olur. Sessiz ve hareketsizdir. Sokağa çıkıp akranlarıyla oyun oynamak istemez, evde kalıp ev işlerinde annesine yardım etmek ister.
Ökkeş Kuran kursuna, ardından cami medresesine gitmeye başlar. Cami medresenin ikinci yılında medreseye gitmek istemez. Nedeni medresede arkadaşlarının Ökkeş’e kız oğlan, indir de görelim ne var gibi sözler söylemesidir.
Annesi bu duruma çok üzülür. Ökkeş sünnet ettirilmiştir fakat testisleri yoktur. Büyüyünce belirginleşir düşüncesiyle ciddiye almamışlardır.
Cebiş İmam medreseye gider, medrese hocasıyla görüşür. Ökkeş’e sataşanlar falakaya yatırılır. Ardından Ökkeş’i doktora götürür. Doktor Ökkeş’e yapılacak bir şey olmadığını söyler.
Yıllar geçer. Ökkeş’in sakalları da çıkmaz sesi de kalınlaşmaz. Ama haylazlaşır. Sapanla cam kırar, mollaları sinirlendirir, tütün içer, en sonunda da medreseden atılır.
Cebiş, Ökkeş’i dokumacı Şükrü’nün yanına işe verir. Ökkeş’e Köse Hafız denmeye başlanır. Dokumacıda iki üç yıl çalışır. Meyhanelere, içkili mekanlara alışır. Bir sefer kadın kaçıracakken karakolluk olur.
Seferberlik zamanında Cebiş, Ökkeş’in askerlik yapmaması için raporlar alır. Büyük savaş bitip Fransız Harbi başlayınca Cebiş ailesiyle şehirden taşınmaya karar verir ama Ökkeş gitmez. Dinin, imanın gittiğini, topraklarını gavura bırakmayacağını söyler. Sonra çetelerle mücadeleye girişir.
Savaş biter, Fransızlar çekilir. Cebiş İmam’ın evi sağlam kalır. Köse Hafız bahçeye bir ahır yapar. Aygırla uğraşmaya başlar.
DELİ BEKİR
Yüzükçü Hanı’nın develiğinde yaşar. Burası derin bir mağaradır. Kervanlar mola verdiğinde develere bu mağarada bakarak geçimini sağlar.
Zihinsel engelli olduğundan arada erkeklik uzvunu çarşıda açıp sergiler, tekerlemeler söyler, türlü türlü şeyler yapar. Çarşı esnafının neşe kaynağıdır.
Savaş çıktıktan sonra Bekir ortadan kaybolur. Savaştan sonra da kimse onu göremez.
ARZUHALCİ HACI
Kentin hükümet konağı yoktur. Sürgün Ermenilerin geride bıraktıkları evler resmi daireler olarak kullanılır. İşi olanlar hangi eve gideceğini, hangi birimin hangi evde olduğunu bilemezler veya karıştırırlar. Arzuhalci Hacı bu insanlara yol tarif eder. Gavur Hacı diyenler de vardır.
Hacı’nın orada belli bir görev tanımı yoktur. Memurlardan yiyecek, içecek siparişi alır, daireler arasında dosya getirir götürür. İnsanlar gelmeye başladıkça senin dava ne oldu, ne kadar zaman geçti gibi sorularla insanların sorunlarıyla alakadar olur. Geçimini yardım ettiklerinden aldığı bahşişlerle sağlar.
Hacı’nın orada karşılıksız çalışmasının nedeni Hacı Ömer’in yalanla dolanla elinden aldığı baba mirasını kurtarmaktır.
Hacı önceleri hamallık işiyle uğraşırken başı Ömer’le derde girince kendini dairelerdeki idarecilere ısındırır. Hacı’nın bir sebeple işe gidemediği zamanlar dairelerde işleyiş bozulacak hâle gelir.
Hacı, bir gün kışın soğukta donarak ölür. Durumu Durmuş’tan başka kimse fark etmez. Cenazesine birkaç esnaf gelir. Hükümet mahallesi eski düzenini bir daha sağlayamaz.
KUYUCU KÖR HAFIZ
Hafız beş altı yaşlarında çiçek hastalığı nedeniyle gözlerini kaybetmiştir. Onlu yaşlarında babası ölmüştür. Üç dört yıl sonra da annesini kaybetmiştir. Kör olmasına rağmen Kuran kursunda hatimler indirmiştir, ilahiler ezberlemiştir.
Kuyu açarak; kuyuya düşen kova, yüzük, bilezik gibi eşyaları çıkararak geçimini sağlar. Kuyudan ne çıkarırsa kuyu sahibine teslim eder, harama niyet etmez. Kuyuya atlayıp intihar edenlerin cansız bedenini çıkarır. Hafız kuyu dolambaçlarını çok iyi bildiğinden dolayı işini zorlanmadan yapar.
Hafız, dilencilik yapan Kör Ali’den hiç hazzetmez çünkü çalışmayıp sadece dilenir.
Hattuç, Hafız’la evlenmek ister, Hafız’ı daha sık görmek için bilerek kuyuya bir şeyler düşürür. Hafız durumu anlayıp Hattuç’u annesinden istetir. Evlenirler ve mutlu olurlar.
BODUR
Hasan Çavuş’un iki oğlu Bodur ve Gebeş’tir. Bodur ve Gebeş birbirinin zıttı kişiliklere sahiptir. Bodur babası gibi çalışkan, iyimser ve güleçtir. Kimseye yok diyemez, herkesin yardımına koşmak ister. Her denileni yapar, kadınlar bile ona iş buyurur. Ufak tefek bir vücudu vardır. Gebeş ise iri yarı bir fiziğe sahiptir. Çalışmayı hiç sevmez, babası kızmasın diye iş yapar görünür durur. İşleri ya Bodur’a ya da karısına yaptırır.
Hasan Çavuş ölür. Gebeş artık her zaman yatmaya başlar. Bütün bağ, bahçe, tarla işleri Bodur’un sırtına yüklenir. Gebeş Bodur’a emir yağdırıp durmaya başlar.
Cafer Kâhya zamanında Hasan Çavuş’a verilmiş büyük erik bahçesine göz diker. Bahçenin su yoluna zarar verip ağaya bahçeye bakamıyorlar deyip bahçeyi almaya niyetlenir. Bodur durumu anlar, ilk başta ses etmez ama sonrasında Cafer’in karşısına çıkar ve hesap sorar. Cafer vaziyet alacakken Bodur elindeki kürekle Cafer’in şah damarına vurur ve Cafer orada ölür. Bodur abisi Gebeş’e gidip durumu anlatır.
Ağanın tavsiyesiyle Bodur teslim olur, olanları anlatır. Beş yıl hüküm giyer. İçerdeyken Cafer’i öldürdüğü dilden dile yayılır ve içerde rağbet görür.
Gebeş köyde işleri yetiştiremez. Ağa toprağın, bahçenin büyük kısmını elinden alıp başkalarına verir.
Bodur iki sene hapis yattıktan sonra çıkar. Köye gider. Eski güleçliği yoktur. Köydekiler Bodur’u saygıyla karşılar. Eskiden onu adam yerine koymayanlar, ona iş buyuranlar hep saygılı davranır.
Bodur tekrar işlerin başına geçince hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Abisi Gebeş’in zamanında kendisine yaptığı gibi abisine iş buyurup, emirler yağdırıp durur.
Bodur’un uğruna hapse girdiği erik bahçesini ağa Uzunoğlu’na vermiştir. Bodur oraya gözünü diker, tekrar oraya sahip olmak ister. Arada Uzunoğlu’na görünür. Bir gün esrarlı kafayla Uzunoğlu’nu öldüreceğini söyleyince Uzunoğlu hepten korkmaya başlar.
Bodur’un amcası işler büyümeden Uzunoğlu’nun kızıyla Bodur’u evlendirmeye niyetlenir. Başlık parası kesilir, düğün yapılır.
EŞEK KASABI ALİ BAYRAM
Ali Bayram hep kemikleri sayılan beygirlerin ve eşeklerin üzerinde gezer. Çarşı esnafı Ali Bayram’dan çekinir, onu gördüğü zaman gizlenir. Hır çıkaran, saldırgan ve kavgacı birisidir, ağzı bozuktur. Havalar soğuduğunda korkutan adam modundan çıkar, soğuk havalardan etkilendiğinden kimseye dert olacak potansiyeli kalmaz.
Tenha yerlerde yaşlanmış, iş görmeyen at ve eşekleri keser, derilerini satarak geçimini sağlar. Derileri istediği fiyattan satar, eşekleri istediği fiyattan alır. Tanıyanlar önerdiği fiyatı kabul eder ama tanımayanlar itiraz eder ve kavga çıkar.
Pazarda işlerin durgun olduğu zamanlar köylere gider. Bir gün yemek molası vermiş çiftçi baba ve oğulun sofrasına oturur. Pekmez ister ama pekmez yoktur. Babayı dövmeye başlar. Çocuk korkup köylülere haber vermek için koşmaya başlar. Köylüler gelene kadar Ali Bayram, babayı öldürür.
Cinayet mahkemesi Ali Bayram’ı tımarhaneye kapatır.
KIZ ALİ
Kız Ali kadınlara özenen, berberlik yapan birisidir. Boş zamanlarında çorap örer.
Bir ortamda kavga çıkar. Ali kavgada bıçaklanır, hastaneye kaldırılır ve hastanede ölür. Cinayet dosyası faili meçhul kalır.
AHRAZ
Ahraz, selamlığın en ilginç kişisidir. Görevi hayvanlarla ve ahırla ilgili işleri yapmaktır. Ahırın düzenine yatak odasından daha çok önem verir. Dilsiz olduğundan el, kol ve kafa hareketleriyle iletişim kurmaya çalışır. Uzun Çarşı’nın fırıncılarından Alnısakar’ı çok sever ve onunla vakit geçirmeyi çok sever. O da dilsizdir.
Hacı Arap kendisini evin kethüdası zanneder. Ahraz’a görevler vermeye çalışır ama Ahraz umursamaz. Hacı arada üzerine yürümeye kalkar ama Ahraz bıçağını çıkarınca girişimi başarısızlıkla sonuçlanır.
Ahraz Ramazan ayında kendisine bulaşılmasından haz etmez. İftardan önce dört tane sigara sarar ve orucunu sigarayla açar. O sigara içerken Hacı Arap ve Tısoğlan yemeğini yediğinde çok sinirlenir. Evin çocukları bazen sigarasının içine kibrit ucu koyar. Sigarayı yakınca kibrit ucu alevlenir ama çocuklara kızmaz.
Yaz mevsimi geldiğinde ev halkı bağ evine geçer. Ahraz orada hırsızlara, bahçeye girmeye çalışanlara engel olur.
Kentte Fransızlarla savaşa girilince Ahraz evde bekçi kalır, diğer ev ahalisi gider. Savaştan sonra ölmek üzere halde bulunur. Zamanla kendini biraz toplayabilir. Birkaç yıl sonra sulu satlıcan hastalığından ölür.
BİR MALÛL VE BİR GAZİ
Şükrü Çavuş ve Topal Ahmet mahallenin çocuklarının ilgisini çok çeker. İkilinin benzer yanları olduğu kadar zıt yanları da vardır.
Şükrü Çavuş alaca dokur, asık suratlıdır, kalın ve öfke dolu bir sesi vardır. Çekinilen birisidir ve çocukları sevmez. Çocuklara Çanakkale Savaşı’nda yaşadığını iddia ettiği hikâyeleri anlatır. Hikâyelerini yarıda kesip çocuklardan çeşitli şeyler ister. İstedikleri geldiğinde hikâyelerini anlatmaya devam eder.
Topal Ahmet de Çanakkale Savaşı’na katılmıştır. Savaştan dolayı konuşma gücünü kaybetmiştir, suratında bozukluk vardır ve sağ bacağının diz kapağından aşağısı kesiktir. Şükrü Çavuş Topal Ahmet’e ilgi gösterilmesini kıskanır.
Çocuklar Topal Ahmet’le uğraşmayı sever. Sigara içerken bastonunu kaçırırlar ama Topal Ahmet onlara sinirlenmez. Yetişkinler Topal Ahmet’e çok saygı gösterir, Topal Ahmet’le uğraşan çocuklara çok kızarlar.
Hacı Arap Şükrü Çavuş’tan haz etmez, eve geldiğinde sinirlenir, çocuklara onun yalancı olduğunu, ona inanmalarını ve anlattığı hikâyeleri başkalarından duyduğunu söyler. Asıl gazinin Topal Ahmet olduğunu ifade eder.
Evin çocuğu okumak için İstanbul’a gider. Döndüğünde Hacı Arap’a kimin gazi olduğunu sorar. Hacı Arap gidip Keleş’e sormasını söyler. Genç Keleş’le konuşmaya gider. Keleş Çanakkale’de savaşanlarda başçavuşunun Kara Ahmet Çavuş olduğunu yani Topal Ahmet olduğunu söyler. Topal Ahmet’in cephede çok mertçe savaştığını, ağır yaralandığını, İstanbul’a hastaneye kaldırıldığını, orada yüzüne inme indiğini ve dilinin tutulduğunu anlatır. Şükrü Çavuş’un cephe yüzü görmediğini ve yalancı olduğunu ifade eder.
HACI ARAP
Hacı Arap evin hizmetkarıdır ama müderrisi andırır. Kahve öğütmek ve pişirmek, minderleri düzeltmek gibi selamlıktaki işlerin en hafifini kendisi yapar. Mescitte müezzindir. Evli kızından başka kimsesi yoktur. Parasıyla faizcilik yapar. Batakçılara para kaptırıp geri alamadığı da olur, peşlerinden koşturup durur.
Hacı Arap evdeki Tısoğlan’ın parasını değerlendirmek için alır. Sonrasında parasının batakçılara gittiğini söyler. Tısoğlan daha para vermez. Bunun üzerine Hacı Arap evdekilere Tısoğlan’ın içkiye, kumara düştüğünü söyler ve dayak yedirtir. Evin çocukları Tısoğlan’ı sevdiğinden Hacı Arap’a oyun kurup Tısoğlan’ın intikamını alır.
Hacı Arap evin çocuklarının eğitimiyle de ilgilenir. Halk edebiyatına hakimdir, çocuklara koşma ve ilahiler ezberletir.
Hacı Arap, Ahraz’ı çekemez. Çünkü Ahraz gerektiğinde evin dedesini bile sallamaz.
Selamlık cemaatinden Ekmekçi Hoca, Hacı Arap’ı yıldırır, sorumluluklarından kaçmasına müsaade etmez. En sonunda da evin dedesine Hacı Arap’ın yaşlandığını, emekli etmesi gerektiğini söyler. Evin dedesi de Hacı Arap’ı emekli eder.
GELİN EMİNE
Emine mahalleye Fransız Savaşı bittikten sonra taşınır. Emmisinden kalan bir harabe vardır. Evin inşaatı bitene kadar Hacı Arap’ın, Ahraz’ın bulunduğu evde misafir olarak kalmaya başlar. Ev işerine yardım edip evin ninesinin gözüne girmeye çalışır.
Evinin inşaatı biter, evine yerleşir ama misafir kaldığı eve sık sık giymeye devam eder.
Emine’ye bir talipli çıkar, Emine teklifi kabul eder. Adam Emine’nin kızı Nazlı’ya sarkıntılık edince kavga çıkar ve adamı evden kovar.
Emine aradan dört, beş ay geçtikten sonra bir çerçi bulur. Sessizce bir imam nikahı kıyılır. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Emine çerçinin her köyde bir karısının olduğunu öğrenir. Çerçiden ayrılır.
Emine aradan yine biraz zaman geçtikten sonra başka biriyle evlenir. Adam sarhoş çıkar. Emine’yi döver, mahalleyi ayağa kaldırır. Bu olaylar sık sık tekrar edince cami cemaatinden dayak yer. Emine kocasının korkak olduğunu anlayınca sinmekten vazgeçer. Evde bir sopa bulundurmaya başlar ve kocası sarhoş geldiğinde onu döver. Adamın eve gelişi seyrekleşir, sonrasında gelmeyi bırakır.
Daha sonrasında Bodur’la nikah kıyar. Esrar bağımlısı olduğu ortaya çıkar ama kimseye zararı yoktur. Zamanla eve esrarkeş arkadaşlarını getirmeye başlar. Onların da Emine’ye zararı dokunmaz. Ama Bodur’un kumar bağımlılığı sıkıntı çıkarır. Bodur evdeki eşyaları kumar oynamak için götürmeye başlar. Emine evliliğin böyle devam etmeyeceğini anlayarak kocasını zaptiyelere şikâyet eder.
HAPOBA
Evin çocukları köye gitmek için dedelerini darlar. Dede torunlarının isteğine dayanamayıp Hacı Arap’a hazırlıklarını yapmasını ister. Kadınlar yiyecekleri, kıyafetleri hazırlarlar. Yükler hayvanlara yüklenir ve yola çıkılır. Çocuklar köydeki Hapoba ninelerini çok severler.
Çocuklar yolda eşek yarıştırırlar, bundan çok zevk alırlar. Çocuklar köyde yüzerler, balık tutarlar, ağaçlara tırmanırlar, güzel vakit geçirirler.
İKİ CANDAN KOMŞU
Patpat Ali Efendi ve Söylemez Mustafa dükkân komşularıdır, mahalleden arkadaşlardır ve ikisi de manifaturacıdır. Ali, keyfine düşkün ve güleç birisidir. Mustafa ise suskun ve düşünceli birisidir.
Ali ve Mustafa arasında büyük bir çekişme vardır. Biri ne yerse diğeri de ondan yer, biri ne alırsa diğeri de ondan alır. Hep birbirlerine yetişmeye çalışırlar.
Bir gün Ali evine giderken Mustafa’nın oğlunun elinde Birecik’ten hediye gelen şapırt balığını görür. Kendisi yiyemeyeceği için canı sıkılır. Bu balık kolay bulunan bir balık değildir. Ali karısını ve çocuklarını alıp Mustafa’nın evine gider. Sofraya oturup balıktan ailecek yerler.
Ali sonrasında çevresine balığı nasıl yediğini anlatmaya başlar. Mustafa’nın canı bu duruma sıkılır ve intikam planları yapmaya başlar. Bir gün çarşı esnafını toplayıp Ali’ye oturmaya gider. Ali’nin sofası misafirlerle dolup taşar. Dışarıdan yemekler, tatlılar söylenir. Ali biraz yüklü para öder.
Ali bu misafirliğe çok kızar ve içini soğutmak için Mustafa’nın ceketinin cebine ölü yılan koyar. Mustafa elini cebine atıp cebinde yılan olduğunu anlayınca büyük bir şok geçirir, kendini toparlaması zaman alır.
İkili arasındaki hesaplaşmalar iyice kızışınca yaşlı ve tecrübeli esnaflardan Hayri Efendi Bedesten esnafının yaşlılarını, Ali ve Mustafa’yı evine davet eder. Ali ve Mustafa’yı barıştırır.
KARA BEY
Kara Bey kimseye bulaşmayan, kendi halinde birisidir. Herkes ondan çekinir ve saygı duyar. Mahallenin çocukları onunla uğraşmaz.
Kara Bey’in babası Durdu Efendi’ye onun da babasından sabunhane kalır. Durdu Efendi sabunhaneyi iyi idare edip işleri geliştirir.
Durdu Efendi Şakire’yle evlenir. Durdu Efendi’den kaynaklı çocuk sahibi olamazlar. Uzun çabaların sonucunda Ökkeş doğar. Büyüyünce arkadaş edinmez, evde vakit geçirip annesine yardım eder. Okula başladığında da arkadaşlarıyla oyun oynamaz, kıyafetlerini kirletmez. Okumayı, yazmayı, hesap yazmayı çözünce Durdu Efendi oğlunu sabunhanede çalıştırmaya başlar.
Ökkeş ergenliğe girince kara saçlı, kara gözlü olur ve Kara Bey denmeye başlar. Hayatı görüp geçirmiş bir olgun gibi durur dışarıdan bakılınca.
Kara Bey, Nuri Bey’in büyük kızı Gülsüm’le evlendirilir. Kara Bey’i bir korku sarar. Gerdek gecesinde yatağın kenarında oturup kalır. Gülsüm anlam veremez. Donukluğu zamanla daha da artar. Doktora götürürler. Doktor büyük bir sarsıntı geçirdiğini söyler. Zaman geçtikçe dış dünyayla bağlantısını keser.
FOTİNLİ MEMET EFENDİ
Fotinli Memet Efendi, Emin Bey’e ait şehrin en büyük manifatura mağazası Bonmarse’nin tahsildarıdır. Dükkâna borcu olanların peşinden ayrılmaz. Borcu tahsil edene kadar kimsenin peşini bırakmaz. Borçlulara karşı saygılı bir duruşu vardır. Borcunu vermek istemeyenleri sıkıştırıp canından bezdirir.
HAVİTAÇI VAKAS
Ramazan ayı gelir, yaşam biçiminde değişiklikler olmaya başlar. İnsanlar öğlene kadar mahur gezer, öğleden sonra kendilerine gelirler. İftar yaklaştıkça dükkânlarda büyük kalabalıklar oluşmaya başlar. İftar zamanı kalabalık çekilir, iftardan sonra çarşı tekrar kalabalıklaşır.
Hacivatçı Vakas’ın Kavraf Çarşısı’nın başında kahvehanesi vardır. Kahvehaneye gelenlerden paralar toplandıktan sonra kahvehanede Hacivat-Karagöz gösteri başlar. Gelenler gösteriyi heyecanla izlerler. Hacivatçı Vakas köylere, düğünlere davet edilir. Davetlere giderek de para kazanır.
Bir gün Hacivatçı Vakas’a inme indiği, hiçbir yerinin tutmadığı ve konuşma gücünü kaybettiği haberi gelir.
Hacivatçı Vakas hastalandıktan sonra Ramazan aylarının eski tadı kalmaz.
KENDİNİ ARAYAN ADAM
Mıstık Ağa Karadağ’daki köyünden kan davası yüzünden ayrılır. En son öldürülen kişi Mıstık’ın kardeşidir. Mıstık’ın üç çocuğu vardır, onlara zarar gelmesinden korkar. Mallarını emmisiyle kahyasına emanet edip karısı Ferik Hatun ve çocuklarıyla göç eder.
Metruk bir Ermeni evi tutup yerleşirler. Mıstık korktuğundan bir süre karısını ve çocuklarını dışarıya bırakmaz. Zamanla korkusunu yener. Mehmet Efendi’nin selamlığına gidip gelirler, çarşıya giderler. Mehmet Efendi’nin oğlu Ahmet’le Mıstık’ın oğlu Hamo kaynaşır.
Okul açılır, Ahmet okula gitmeye başlar. Hamo yavaş yavaş okulun ne olduğunu anlar. Bir gün Ahmet’i takip edip okula gider, uzaktan inceler. Eve dönünce babasına okula gitmek istediğini söyler. Mıstık Ağa Mehmet Efendi’ye danışır. Göndermesini tavsiye eder.
Hamo üç yılda bir sınıf geçer. Dördüncü sınıfa geçtiğinde on beş yaşındadır, ergenliğe girmiştir. Mıstık Ağa oğlunu evlendirip emanetteki mallarının başına geçirmek ister ve Hamo’yu halasının ortanca kızıyla evlendirir. Hamo işlerin başına geçer, iş buyuran, emir veren olur.
Bir yaz tatilinde Hamo Ahmet’i görür. İstanbul’da okumaya devam ettiğini öğrenir. Ahmet Hamo’nun giyiminden, kuşamından, ağa oluşundan etkilenir.
Hamo, okumadığı için içinde bir uhdenin kaldığını fark eder. Köydeki işleri boşlamaya başlar. Açıktan ilkokul, ortaokul, lise derslerini verip fakülteye yerleşmeye karar verir.
Hamo’nun giyimi kuşamı değişir. Aydınlar gibi fötr şapka, pantolon, ceket giymeye başlar. Okuma yazması olmayan karısı Fato’yu baba evine gönderir. Annesine ve babasına laf eder olur. Halkevlerine gidip gelir. Köy işlerini tamamen kardeşlerine bırakır. Kendisine Hamo diyenlere kızıp Hamit demelerini ister. Baba evinden geri gelen Fato’ya Ayten dedirtir. Karışımı kuşlu şapka taktırılıp halkevin götürmeye niyetlenir, kayınbabası ikisini de vurmakla tehdit eder. Karısını babasının evine temelli olarak gönderir.
Bir yaz mevsiminde Ahmet yine tatile gelir. Hamo, Ahmet’i görünce ona akıl danışır, sorular yöneltir. Hamo ertesi yıl herkese hukuk fakültesine yerleştiğini, ardından da adliyede çalışmaya başladığını söyler, adliyeye boşu boşuna gidip gelir. Adliyede bir hakimeye âşık olup teklifte bulununca adliyeden kovulur.
Yıllar geçtikçe Hamit’in durumu kötüleşir, kardeşlerinin gönderdiği az miktarda parayla geçinmeye çalışır. Adliyenin çevresinde dolaşıp durur.
ASİYE TEYZE’NİN EVİ
Bahçeli evlerin olduğu, komşuluk kültürünün devam ettiği bir mahallede yaşar Asiye Teyze. Bahar mevsimi geldiğinden beri cadde üzerindeki selamlıklı, avlulu evler iş makineleriyle yıkılmaya başlanır. Pasaj, apartman inşaatları yükselir. Asiye Teyze sıra kendi evine gelecek diye korkar. İnşaatın tozu, pisliği, çöpleri evinin bahçesini kirletir.
Asiye Teyze’nin büyük oğlu Dündar evi müteahhide verip daire ve dükkân almayı, annesini kendi evine götürmeyi çok teklif eder ama Asiye Teyze kabul etmez.
Dündar’ın küçük kardeşi Mahmut annesini muayene edip sağlığından şüphe ettiğini söyleyip hastaneye yatırır. Sonrasında hava değişiminin iyi geleceğini söyleyip deniz kenarına tatile gönderir. Dündar’da annesinin vekaleti vardır ve Asiye Teyze tatildeyken abi kardeş bir olup evi müteahhide verirler. Ev yıkılır. Asiye Teyze içinde bir sıkıntı çeker tatilden dönmek için oğullarına ısrar eder. Asiye Teyze döner, durumu öğrenir, fenalık geçirir, Allah’tan bulun dedikten sonra yığılıp kalır. Daha da beli doğrulmaz, yataktan kalkamaz. Kışın ölür.
2. ALINTILAR
“Her şeye hemen kahkahayı basarken dört köşe gövdesinin her yanından fırlayan yağ birikintileri donmaya vakit bulamamış pelte gibi çalkanır dururdu.” (s. 16)
“Borç yiğidin kamçısı derler amma Musa Efendi bundan şeytan gibi çekinirdi.” (s. 21)
“Eski bir yaşam bitmiş, bir yenisi doğmaya başlamıştı. Daha hızlı, daha gürültülü, şakalaşıp sataşmaya pek vakit bulamayan telaşçı, hırsla gözleri dönmüş bir dünyaydı bu.” (s. 92)
“Ama birden içini sonsuz bir umutsuzluk, acı bir değersizlik duygusu doldurdu.” (s. 135)
“Büyüğü deli, küçüğü deli, beşikteki başını sallar.” (s. 187)
“Bu gidiş iyi gidiş değil. Sonu pis olacak.” (s. 235)
“Ama alışmayan kıçta don durmaz, orospu yemin tutamazdı.” (s. 235)
“O günden sonra insanın yenilmezliğine karşı olan inancımı yineleyemedim.” (s. 268)
3. SÖZLÜK
Biteviye: Aynı biçimde, hep öyle sürüp giderek, sürekli olarak, tekdüze
Cezbe anı: Kişinin birinin cazibesine kapılıp kendinden geçtiği an
Marbuç: Nargilenin hortum biçimindeki uzun ve bükülgen borusu
Ev horantası: Aynı çatı altında yaşayan kimseler, ev halkı
Yekinmek: Yatış ya da oturuş durumundayken ayağa kalkmak, doğrulmak; bir eylem yapmaya davranmak, kalkışmak
Küpeşte: Korkuluğun elle tutulan, uzunlamasına yatay üst parçası
Kerevet minderi: Kürsü şeklindeki yatağın minderi
Frenk: Osmanlı’da Avrupalılara, özellikle de Fransızlara verilen ad
Sako: Paltoya benzer bir tür üstlük
Engizisyon: Orta Çağ’da batı ülkelerinde, Katolikliğin katı inançlarına karışı gelenleri sapkın sayarak cezalandırılmak için kurulan kilise mahkemesi
Kerevet: Başka insanların mutluluğuna ortak olmak ve bu mutluluktan kendine düşen payı almak
Mahra: Üzüm taşımak için kullanılan ağzı geniş, dibi dar tahta sandık
Lata: Genellikle dikdörtgen biçiminde, dar ve kalınca tahta
KAYNAK:
Enç, Mitat (2023). Uzun Çarşının Uluları. İstanbul: Ötüken Neşriyat. 19. Basım
Görsel: Mitat Enç - Bağlantı