top of page
Yazarın fotoğrafıTuran Akbulut

"Korkunç Yıllar" Kitap Özeti, Alıntıları

Güncelleme tarihi: 2 Tem

ÖZET

Cengiz, Sadık Turan’la tanışmak, dertlerini dinlemek ister. Sadık Turan harpte savaşmış, facialara şahit olmuş, esir hayatı yaşamış birisidir. Cengiz Sadık’ın evine gider. Kapıyı bir kadın açar, Cengiz’in eline bir paket verip Sadık’ın gittiğini söyler. Paketin içinde hatıralarını yazdığı dört tane defter vardır. Cengiz Sadık’ı arar ama bulamaz. Yedi yıl sonra bir tanıdığı aracılığıyla Uruguay’da ağır orman işlerinde çalışan Sadık Turan isimli Kırım Tatarının öldüğünü öğrenir. Sadık anılarında şunları anlatır:


Sadık Turan Kırım’da, Kızıltaş köyünde dünyaya gelmiştir. Ruslar Kırım Türklerine çok zulüm etmiştir, evlere baskınlar düzenlemiştir, erkekleri tutuklamıştır, halkı sürmüştür, yerleşkelere zarar vermiştir, Türkleri o topraklardan söküp atmak için çabalamıştır.


Görsel: Ötüken - Bağlantı

Sadık’ın evinde her zamanki gibi akşam yemeği hazırlığı vardır. Ama babası tarladan gelmez. Sadık, kardeşi Bekir ve annesi Safiye endişelenir. Köyden birisi haber getirir. Sadık’ın babası milisler tarafından mahpus edilmiştir.

           


Sadık ve ailesi babasının serbest bırakıldığını öğrenir. İki ay sonra Akmescit’e göçerler. Babası hapisten çıktıktan sonra ortada kalmıştır. Adamın birisi ona üzülüp evine götürmüştür, yedirip, içirmiştir. Evde yer olmadığından evin kümesini tamir etmiş, düzenlemiş, oraya yerleştirmiştir. Baba iş bulur, sadık su satar. Geçinmeye çalışırlar. Bir gün Sadık Bekir’le kömür çalarken yakalanır. Sadık kaçar ama Bekir dayak yer. Sadık ve Bekir’in küçük kardeşleri Esma ve Sabri hastalanıp ölür.

           

Babası Sadık’ı okutmak ister. Sadık, Süleyman’la birlikte Kayabaşı Mektebi’ne başlar. Mektebin penceresinden Tokal Camisi görünür. Sadık ve Süleyman caminin minaresinde iki kişi görür. Süleyman Rusların camiyi yıkacağını söyler. Cami yıkılır. Bu durum Sadık’ ağır gelir. Sadık okuldan çıkıp eve gider. Dengesini yitirir. Okula gitmek istemez.

           

Yıllar geçtikçe Sadık ve ailesinin durumu biraz düzelir. Yeni bir eve taşınırlar. Sadık bir gazetede çalışmaya başlar.

           

Süleyman Sadık’la beraber subay okuluna gitmek ister ama Sadık kabul etmez. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Sadık ve Süleyman askere çağrılır. İkili askere gider.

           

Subay, Sadık ve Süleyman’la özel olarak konuşur. Okumuş olduklarını, Sovyet Rusya’nın destek verdiğini, orta kumandan mektebine gitmelerinin iyi olacağını söyler. Süleyman içten içe mutlu olur. Sadık kabul etmek istemez ama kendisine ve ailesine zarar verebileceklerinden dolayı istemeye istemeye kabul eder. İkisi de okuldan teğmen olarak mezun olur. Farklı bölüklerde kumandanlığa terfi olurlar. Kızıl Ordu mensubu olmuşlardır. 

           

Sadık ailesiyle mektuplaşır. Akmescit’in Rus askerleriyle dolduğunu, Latin harfleri yerine Rus harfleriyle gazeteler çıkarıldığını yazarlar. Savaş çıkacak diye tahmin ederler. Süleyman tüm bu yaşananlara tepkisiz kalır. Asker olduklarını, kendilerini ilgilendirmediğini savunur. Sadık kızar. Kendi milletlerine kurşun sıkma emri gelse ne yapacaklarını sorar.


Almanya’nın Rusya’ya savaş ilan ettiği haberi gelir. Askerler savaş pozisyonuna geçer. Askerlerin bir kısmı trenlerle Batı Ukrayna’nın bir köyüne iner. Tanklar, cephaneler trenlerden indirilir. Tank bölüğü kumandanı Sadık Turan’dır.


Bir sabah Sadık ve diğer askerlere sekiz tankla Kotovsk-Balta cephesine gitme emri gelir. Yolda geri dönen askerlere karşılaşırlar. Alman topçularının atışları altında kalırlar, ağır darbe alırlar. Yirmi yedi kişiden yedi kişi sağ kalır, Sadık da bunlardan biridir ve sağ kalanlar yolda karşılaştıkları askerlere yetişir, geri döner.


Sadık 94. Tank Taburu Kumandanlığına gider. İvan Aleksandroviç Şişkof Sadık’ı karşılar ve sarılır. Krasnaye’de tutunamazlarsa durumlarının kötü olduğundan bahseder. Süleyman da başka bir noktada topçularıyla birlikte gelecek olan Alman askerlerini beklemektedir.


Sabah güneş doğarken Sadık, Şişkof ve diğer askerler Süleyman ve topçuların bulunduğu yerin yakınına gider. Planları bozulur. Alman askerleri Süleyman ve topçularına ateş açar, top atışı başlar. Sadık Süleyman için endişelenir, Grişo’yu yanına alıp Süleyman’a bakmaya gider. Sadık ve Grişo Alman topçularına ateş açar. Kalan Alman topçular kaçar. Sadık Süleyman’ın ve diğer topçuların öldüğünü görür, ağlar. Grişo da çatışmada yaralanır.


Sadık, Şişkof’la birlikte yola çıkar. İkili, yolda Pervomaysk’ten dönen yaralı askerlerle karşılaşır, oranın ateş içinde olduğunu öğrenir, yakın bir yerdeki kumandanlığa varır.



Şişkof Sadık’ı yanına on tane er vererek Aleksandrovka’ya gönderir. Alman askerleri geçmesin diye oradaki köprüyü yakacaklardır. Askerler köprüyü ateşe verir ardından atlılar gelip köprüyü söndürtmek ister. Uzun zamandır gelmeyen, ümit kesilen yeni tanklar, cephaneler ve toplar gelmiştir. Tankları, topları ve cephaneleri geçirmek için köprü tamir edilmeye başlanır.


Sadık yeni bir emir alır. Bir takım askerle köprünün birkaç kilometre ötesinde vaziyet alır. Almanlar mevzilendikleri yeri tespit eder. Sadık ve askerleri ateşe tutulur. Alman askerleri savunmasız bir noktaya gelene kadar karşılık vermezler, o noktaya geldiklerinde ateş açarlar fakat başarılı olamazlar. Sadık rehin düşer.


Sadık karanlık bir ahıra kapatılır. Sabah uyandığında ahıra birçok esirin getirildiğini görür. Esirlerin arasında Şişkof’u da görür.


Sadık Uman kampına götürülür. Bir Alman aşçıya hizmetçi olarak verilir. Sadık odun kırar, mutfağı temizler, çizme temizler. Verilen yemeği yiyemediği için dövüle dövüle ahıra geri getirilir. Ahırdaki rehine sayısı beş yüz kadardır.


Sadık sonrasında Kirovgrad şehrine götürülür, oradaki esir kampına yerleştirilir. Oradan da üç numaralı toplama kampına götürülür. Kampın meydanı çok kalabalıktır. Ölenler duvar kenarlarına atılır. Esirler bitik durumdadır. Sadık orada bir Kırım Yahudisiyle tanışır. Yahudi, Sadık’ı beş tane Tatar’ın yanına götürür, Sadık Tatarlarla tanışır: Akmescitli Mustafa Ağa, Osman, Cevdet, Halil, Enver.


Almanlar her sabah yüz ile iki yüz arasında esir alıp hizmete götürür. Mustafa Ağa iyi iş yaptığından dolayı her sabah işe gider. Akşam gelirken de ekmek getirir, diğer Kırımlılarla ekmeğini bölüşür. Mustafa Ağa’yı çalıştıran Alman cepheye gidince Mustafa Ağa işsiz kalır. Haftalarca aç kalırlar.


Kamptaki esirler başka bir yere yerleştirilmek için yola çıkılır. Esirler yürüyerek ilerler. Almanlar sırayı bozanları, geride kalanları, yoldan çıkanları hiç tereddüt etmeden vurur. Cevdet Alman askerlerinin açtığı kurşunla ölür. Diğerleri için ayrılmak zor olur ama mecburen yollarına devam ederler. Yollarda üç gün geçer. Esirlerin dayanacak gücü kalmaz. Osman ardından da Halil sıradan çıkıp Alman kamyonlarına doğru koşmaya başlar. İkisi de vurulup ölür. Sadık, Mustafa Ağa ve Enver’i tutar.


Dördüncü günde yürümeye devam ederlerken Sadık ve Mustafa Ağa Enver’i kalabalıkta kaybeder, daha da bulamaz.


Esirler gidecekleri yere varır. On sekiz bin esirden sekiz bini sağ kalmıştır. Yeni kampta barakalarda yaşamaya başlanır.


Kampta ölümler devam eder. Kıştır, donarak ölenler olur, çok soğuktur. Sadık beş numaralı barakada kalır. İki numaralı barakanın daha iyi olduğunu düşünür. Çatıdaki kırıktan çıkıp iki numaralı barakaya doğru gider. Polisler görür. Sadık’ı kampın dışında bir eve götürür. Evde beş polis vardır. Polisler Sadık’a işkence eder, ardından da zindana atar. Sadık bir süre zindanda kalır, sonra beş numaralı barakanın hastalar köşesine atılır. Bir süre sonra da sedyeyle oradan çıkarılır. Sıhhiye de tedavi edilir. İyileştikten sonra sıhhiyede ölü taşıma görevi alır. Sadık ölüler arasında Mustafa Ağa’ya denk gelir ve çok üzülür artık dayanamaz ve kampa geri gitmek ister. Sadık’ı iki numaralı barakaya götürürler.



Sadık, iki numaralı barakanın beş numaralı baraka kadar soğuk olduğunu fark eder. Orada bir Azerbaycanlıyla tanışır. Azerbaycanlı, mutfakta görevli olan birinin Kırımlı olduğunu Sadık’a söyler. Azerbaycanlı Sadık’ı bahsettiği Kırımlı İskender’le tanıştırır. İskender Sadık’ı beş numaralı barakaya aşçı yapar. Sadık diğer aşçılarla beraber bir barakada yaşamaya başlar. 


Bir gün bir Shults adında başçavuş gelip Sadık’a hizmet eri olmasını teklif eder. Sadık kabul eder. Kumandanlıkta hizmet eri olarak çalışmaya başlar. Kumandanlıkta yakalanıp getirilen Yahudiler düzenli olarak infaz edilir. Yakalananların Yahudi olduklarına sünnetli olup olmadıklarına göre karar verildiğinden Sadık korkar.   


Taarruz şiddetlenince askerler cepheye gider. Sadık cepheye götürülmez, bir yolculuğun ardından bir eve götürülür. Gidilen yerde Sadık’ı bir onbaşı karşılar. Sadık ertesi gün kumandanla görüşeceğini öğrenir.


Sabah olunca Sadık gittiği yerin Alman Casus Mektebi olduğunu anlar. Alman üniformalı yüzbaşı Rus üniformalı subaylara ders vermektedir. Kumandan, binbaşı ve yüzbaşı Sadık’la konuşur. Sadık gelen çalışma teklifini reddeder ve kampa dönmek istediğini söyler.


Sadık Ostrova kampına yerleştirilir, bu kampın Türkistanlılar Kampı olduğunu, üç ay öncesine kadar bu kampta altmış bin Türk olduğunu fakat çoğunun asker olup, Alman üniforması giydiğini öğrenir. Bu kamptaki esirler Alman üniforması giydikten sonra Türkistan için mücadele etmeye giderler.


Sadık Türkistan’ın istikbali için kalan ömrünü yaşayıp canını bu yolda feda etmeye, Alman askeri olmaya karar verir ve üniformasını giyer. Subay, üniformalarını giyen Türkmenlere esirlik yaşamlarının bittiğini söyler. Rusya’ya karşı Türkleri korumak için savaşa katılırlar.

 

Korkunç Yıllar eseri bir nehir romandır. “Yurdunu Kaybeden Adam” eseri bu eserin devamıdır.

 

ALINTILAR

  • “Bu topraklar bizimdir. Atalarımızın mirasıdır. Aç, çıplak kalsak da bu toprakta olalım. Ölsek de bu toprakta ölelim. Vatanım, vatanım! Dünyanın hangi köşesinde olursam olayım, ben yaşadıkça sen de bizimle beraber olacaksın.” (s. 15)

  • “Kışla, açlıkla, bizi esir eden, evimizden, yurdumuzdan atan silahlı düşmanlarımızla savaşmağa mecalimiz yoktu. Allah yardımcımız olsun diyerek katlanmaktan başka ne gelirdi elimizden?” (s. 21)

  • “Sana ihtiyacım olduğunu biliyorum: fakat sana muhtaç olan yalnız ben değilim… bütün millet sana senin gibi gençlere bakıyor. Bütün milletin sizlere ihtiyacı var.” (s. 23)

  • “Yüz elli yıldır bizi tüketmeğe uğraşıyorlar. Yüz elli yıl! İşte bu yurtta bir avuç Tatar kaldık. Bizi büsbütün yok etmedikçe içleri rahatlamayacak. Biz mahvolduktan sonra bile, bu sefer ruhumuzun önünde titreyecekler.” (s. 27)

  • “Sabır acıdır ama meyvası tatlıdır.” (s. 32)

  • “Ölmüş kahramanların heykellerini ölüler değil, yaşayanlar yükseltirler. Onların ruhlarını içimden çıkarı bir heykel haline getirmek için ben hayatta kalmalıyım.” (s. 39)

  • “Elinden alınmış tarlasında, bağında, bahçesinde iki büklüm çalışırken atalar toprağına döktüğü gözyaşlarını yalnız kendisi bilirdi. Kimseye belli etmezdi çünkü o toprak, o yurt onundu.” (s. 40)

  • “Senin dilin, benim dilim. Atalarımızın, dedelerimizin dili. Bir milletin varlığı, dili ve yurdu ile belli olur, öyle mi? Yüz elli yıldır, eski, Çarlık idaresi, bizi cennet yurdumuzdan sürdü, astı, kesti. Bugünkü Kızıl Rus idaresi de, şuracıkta bir avuç Tatar’ın canlı dilini kesiyor…” (s. 50)



  • “-Ölümden korkar mısın, dedim! -İnsan, ömründe bir defa doğar, bir defa ölür! Ha şimdi, ha sonra. Ne fark var?” (s. 63)

  • “Rus kafası bu, çavuş. Toprak çok, ekmek yok; askerimiz çok, tankımız yok; sigaramız var, kibritimiz yok. Her şey tamam olursa Rusya da Rusya olmazdı.” (s. 67)

  • “Bana zorla rakı içirmek istiyor. Sarhoş insan ölümden korkmazmış.” (s. 80)

  • “1921’de Kırım’da büyük bir açlık olmuştu. Köylerde ne kedi, ne köpek kalmıştı. Aç köylüler hepsini tutup tutup yemişlerdi. Ben o zamanlar üç yaşındaydım.” (s. 86)

  • “Sizlerin esir hayatı yaşamanız, Rusya’nın bütünlüğünü korumak demektir. Kırımsız, Kafkasyasız, Türkistansız Rusya, Rusya olur mu hiç? Yalnız istiklâl düşüncelerinize karşı değil, bütün varlığınıza bile, Beyaz Rusya da, Kızıl Rusya da karşı oldu; ilerde bu harpten sonra, Rusya ne renk alırsa alsın, bil ki gene size karşı olacak… Bundan dolayı, ben sana geçmişi unutmalı, istikbâlinizi düşünmelisiniz derim.” (s. 118)

  • “Gavur midesi domuz midesi gibi kalın ve kaba olur. Helâli haramdan ayıramaz, ne bulursa yer. Gavur suratı da bundan domuza benzer ya. Sense Müslümansın!” (s. 137)

  • “-Ben bu suali bütün milletinize değil, yalnızca size soruyorum. Tek kişi olarak cevap verin. -Bütün ormanın bir ağacıyım ben. Rüzgârda, ağaçlar ne tarafa eğilirse, ben de o tarafa eğilirim.” (s. 239)


Cengiz Dağcı Kimdir?

09.03.1919 tarihinde Kırım’ın Yalta şehrinin Gurzuf köyünde doğmuştur. Çocukluğu Rus emperyalizminin zulmü altında geçmiştir. 1941 yılında Ukrayna cephesinde Almanlara esir düşmüştür. Sonrasında kamptan kurtulup Londra’ya yerleşmiştir. 22.09.2011’de Londra’daki evinde vefat etmiştir. Dönemin dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu’nun girişimleriyle yetmiş yıldır ayrı kaldığı Kırım topraklarına defnedilmiştir. 


“Türkçe bana anamın konuştuğu dil diyerek yazı dili olarak Türkçeyi kabul eder.” (s. 7)


“Hatıralarında Ben yalnızca Kırım’ın yazarı değilim ama Kırım’ın faciasını bütün gerçeği ve içtenliğiyle ben anlatabilirim, der.” (s. 7)


Görsel: Cengiz Dağcı - Bağlantı

Kaynak: DAĞCI Cengiz (2023). Korkunç Yıllar. İstanbul: Ötüken Neşriyat. 30. Basım


412 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page