top of page
Yazarın fotoğrafıTuran Akbulut

"Dışarıda" Kitap Özeti, Alıntıları

Güncelleme tarihi: 3 Tem


"Dışarıda" Kitap Özeti, Alıntıları:


“Hatırladıkça korkuyorum, kendime gelmekten…” (s. 5)



“Herkesi yitirmişim bir siste ve sis dağıldıkça yeni bir şeyler olacağına inanıyorum.” (s. 7)

 


Rıza Bey ve Nezaket Hanım’ın oğlu Sebahattin, Ani’yle tanışır, Ani’ye âşık olur, evlenme teklifinde bulunur ama Ani kabul etmez. Sebahattin reddedilince çok kötü olur. Bunu fark eden Ani evlenme teklifini kabul eder. Ani Sivaslı bir Ermeni’dir, güzel sanatlar mezunudur. Okuma, yazma öğrettiği çok kişi vardır. Ani ve Sebahattin’in Halil adını verdikleri çocukları olur.

 



Görsel: Epona Akademi - Bağlantı

Ani ailesine bağlanamaz, kocasını ve çocuğunu sevemez. Halil, yıllarca annesinde sevgiye dair bir belirti göremez. Halil annesiyle dokunaklı bir konuşma yaptıktan sonra Ani evi terk eder. Sebahattin bu duruma dayanamayıp ölür. Halil o dönemde çocuk olduğundan dolayı babasının kaybından ve cenaze işlerinden çok etkilenir. Dedesi Rıza Bey’in yanında büyür. Rıza Bey’in büyük bir kütüphanesi vardır. Halil liseden arkadaşı, tek dostu İbrahim’le Rıza Bey’in odasında çok vakit geçirir.



“İmam ne sert hareket ediyor sanki karşısındakinin yok canı. Canı gitti artık, uzaktan bir feryat. Feryat eden halam. Halam ilk kez kendinden geçiyor. Geçiyor zaman. Zaman cenaze namazı. Namazı ilk kez o zaman kılıyorum. Kılıyorum bilmeden namazımı bu aklımla. Aklımla hareket edemeyeceğimi o zaman anlıyorum. Anlıyorum ki her giden toprağa gidiyor. Gidiyor beyazlar içinde babam yüzü görünmüyor. Görünmüyor artık üzerine toprak attıkça babam. Babam, babam o benim, diyorum, nefes…” (s. 145)

 

Rıza Bey öldükten sonra kitapları, kağıtları, evrakları torunu olarak Halil’e kalır. Bunlar sayesinde okuma ve yazmaya merakı artar. Bir kitap yazar, kitabı yayınlanır. Dergilere birçok şiir yazar. Edebiyat ortamındaki pis, adi ve menfaatçi insanlar yüzünden yazmayı bırakır.

 

Halil tek dostu İbrahim’i de kaybeder. Ailesinin ardından İbrahim’i de kaybedince yalnız kalır.  

 

Halil işinde başarılıdır, patronu tarafından sevilir ve taktir edilir. Bir gün odasına çağırıp ablasının kızı Huriye’den bahseder, tanıştırmak istediğini söyler ve akşam yemeğine davet eder. Patronu emrivaki yapınca Halil itiraz edemez. İstemeye istemeye akşam yemeğine gider. Yemek söz merasimine döner. Nişana kadar dört kez buluşurlar. Sonrasında da istemeye istemeye evlenir.

 

“Benim ömrüm azlıklar üzerine kurulu. Aslında böyle değildi. Bir dönüm noktasıyla bu gerçekleşti. Evlenmemle. Sonra azla karşılaştım hep. Az güzel bir kadın. Az önemli bir iş. Az miktarda bir maaş. Az tempolu bir hayat. Az sayıda arkadaş, az giysi, az tatil, az sevgi, az kavga, azazazazaazaz…” (s. 51)


Huriye annesiyle birlikte Halil’in evini inceleyip eksik ve değişmesi gereken eşyaları tespit eder. Evlilik sonrasında Halil’in dedesinden kalan kütüphanesi Huriye’nin gözüne batamaya başlar. Sürekli kaldırmayı teklif eder. Halil daha fazla dayanamayıp kitapların tümünü kütüphaneye bağışlar. Kitaplar o kadar fazladır ki kütüphane yönetimi okuma salonlarından birine Halil’in adını vermeyi teklif eder ama Halil dedesinin adını vermelerini rica eder, kütüphane yönetimi kabul eder.  

 


Halil ve Huriye’nin çocukları olmaz. Sağlık kontrollerinde Huriye’de herhangi bir problem olmadığı anlaşılır, Halil kısırdır. Evde her gün tartışmalar çıkar. Halil yıllarca Huriye ve ailesine karşı mücadele verir. Halil boşanmayı çok defa teklif etse de Huriye boşanmaz. Aynı evin içinde birbirlerinden bağımsız halde yaşarlar, yatmadan yatmaya birbirlerini görürler. Halil evinden, yaşamından çok sıkıldığından sürekli gitme planları yapar ama yıllarca planını gerçekleştiremez.

 

“Eğer gidemiyorsam bir avuntu bulmam gerekir. Kendimi oyalayacak bir şey bir kandırmaca, kendimi aldatmalıyım zira başka türlü tahammül edilemez. İnsan eğer kendini avutamazsa çatlar.” (s. 15)

 

“Alışkanlıklarımı yitiriyorum, diye düşündü. Kaybettiklerinin yerine yenisini koyacaktı. Aslında istediği bu değildi. Bilmiyordu. Dışarıda olmak, merkezini başka yerde aramak, rutinini bozmaktı istediği.” (s. 21)

 

“İnsanlar sürekli başa dönmek zorundadır. Her gün başa döneriz. Bu başa dönüşlerle yaşlanırız.” (s. 81)

 

Halil parktayken bir kadın gelip Halil’in resmini çizmeyi teklif eder.  Halil biraz düşünüp kabul eder. Kadın resmi bitirir, Halil resmi alacakken resim elinde su olup akar. Ocak çakmağı sesi, elektrikli süpürge sesi duyar. Çok geçmeden Huriye Halil’i rüyasından uyandırır. Halil tuvaletini yapar, yüzünü yıkar, üstlerini giyer, kahvaltı sofrasına oturur, yıllardır beğenemediği çaydan içer, ısıtılmış bayat ekmekten yer.

 

“Alışacaktı. Alışmak insanın kaderi.” (s. 21)

 

“Günün ilk lokması, ağzın yadırgaması, dişlerin huzursuz oluşu, dilin silinmiş hafızası, yemek borusunun zorlanması, midenin silkelenmesi, ikinci yudum çayın içilmesinin beyin tarafından emredilmesi.” (s. 12)

 

Halil işe gitmek için evden çıkar ama yıllardır gerçekleştiremediği gitme planını sonunda uygulayacağı güne gelmiştir. Kapının önünde düşüncelere dalar. Düşüncelerini bastırıp kafasında masal yazarak yürümeye başlar.

 

“Kafasını öne eğdi. Adımlarını sayıyormuş gibi bir hali vardı. Adımlarını mı sayıyordu. Geçen günleri mi?” (s. 22)

 


Dalgın olduğundan dolayı merkezden çok uzaklaştığını geç fark eder. Bildiği bir yere geldiğinde otobüse biner.

 

“İçinizi değiştirin, baktıklarınızı, düşündüklerinizi, yolunuzu değiştirin.” (s. 47)

 

Halil otobüste durakta binip binmeme konusunda tereddüt yaşayan bir adamı, ağır bir parfüm sıkmış kadını, yaşlı kadının bir gençten yer isteyişini, telefonlarında sosyal medyaya dalan gençleri, tek kulaklıktan müzik dinleyen bir çifti inceler. Hastane durağında kolu kırık bir gençle annesi, işitme cihazı kullanan bir yaşlı ve hamile bir kadınla kocası biner. Kolu kırık genç otobüse kusar. Annesi poşet yetiştiremez. Otobüsün camı açılınca kadınlardan birisi rahatsız olur. Kapatılmasını isteyince ufak bir tartışma yaşanır.

 

Halil otobüsten inip bakımsız bir parka gider. Uzun boylu, mahvolmuş görünen bir adam parka gelip oturur, kafasını eğip düşüncelere dalar. Ardından cebinden sigarasını çıkarıp biraz izledikten sonra sigara yakar.

 

“Önce bir düşünün, eğer becerebilirseniz. Şu adama bir bakın ve düşünün bu adam neden bu halde diye. Hemen karar veriyorsunuz, olmaz. Bu yaptığınız kolaycılık. Ben de ayaklarımı uzatıp rahat rahat hüküm verebilirim, hiç tanımadığım, dışarıda ilk defa gördüğüm bu adamın haline bakıp fakir, deli, piç, ayyaş, memur, orospu, âşık diyebilirim, çok rahat. Önce düşünmek lazım. Bu adam neden öyle görünüyor diye. Bir mantık kurmak, tahminde bulunmak ve olasılıkları sıralamak gerek. Bu adam neden böyle bezgin, sönmüş bakıyor.” (s. 51)

 

Parktan sonra bir kafeye gider. Filtre kahve olmadığını öğrenince sade soda ve limon ister. Garsonun çörçil getirme teklifinden sonra çörçilin ne olduğunu öğrenir.

 

“Osmanlı kahvesi de neyin nesi ayrıca? Yeni yeni Osmanlı icat ediyorlar. Çörçil içelim bari. Evet, yakıcı.” (s. 58)

 

Kafe kalabalık ve gürültülüdür. İnsanların her şeylerini anlatması, küfürler etmesi, tartışması garibine gider. İnsanların bu kadar serbest olmasına tahammül edemez.

 

“İnsanlar dışarıdayken hiçbir şeyden çekinmiyorlar, hiç kimseden utanmıyorlar, hiçbir durum ar gelmiyor. Bunun sebebi ne? Ne zaman böyle olundu? İnsan dışarıdayken mahremini evde bırakmıyor muydu?” (s. 59)

 

“Ben ise senelerden beri hep bunun acısını çektim, hep başkaları adına utandım, başkalarının pervasızlığı beni rahatsız etti, ben doğru şeyler yaparken ve insanlarla en az temasla yolumda giderken olur olmadık tipler hep karşıma çıktı ve beni engelledi, bana dokundu, hadsizce ve aptalca sözlere maruz kaldım, diye düşündü adam.” (s. 25)

 

Kafeden kalkıp sokağa çıkar. Sokakta eski tanıdığı Fuat’la karşılaşır. Fuat’ın üniversitede hoca olduğunu öğrenir.

 

Bir kitapçıya girer, uzun zaman sonra kitaplara dokunur. Evlendikten sonra kitaplarının karısı yüzünden gittiği aklına gelince üzülür. Bir tane kitap alıp çıkar.

 

Sivas’a, annesinin memleketine, gitmek için tren garına gidip bilet alır.

 


“Kafasında yalnızca gitmek ve kurtulmak fikri vardı, Halil’in. Bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Tek istediği dışarıya çıkmaktı, bu çemberin dışına çıkmak. Bir gün karar verdi. Gidecekti. Annesinin memleketi olan Sivas’a gidecekti. O gün uyandığında her şeyin farklı olacağını hissetti. Tıraş olmadı, kravat takmadı, giymediği kıyafetlerini giydi. İşine değil başka yöne doğru yürümeye başladı. Kendiyle hesaplaştı, geçmişini hatırladı. Üzüldü, umutlandı, nefret edip sövdü, sakinleşti; akşama kadar gezindi durdu. En son gara gidip Sivas’a bir bilet aldı. Yol boyunca geçmişini, ailesini ve şimdisini düşündü. İşin içinden çıkamıyordu.” (s. 153)

 

Trenin tuvaletine sigara içmek için gider. Aynada biraz kendine bakar. Sonra cüzdanından çıkardığı neşterle boğazını keser. Yere yığılır, can çekişmeye başlar. Kondüktör sesleri duyunca teknisyene kapıyı açtırır ve Halil’in ölmek üzere olduğunu görür. Halil hastaneye götürülemeden ölür.

 

Cenazeye sahip çıkacak birisi bulunamaz. Huriye’ye ulaşılır fakat Halil Huriye’nin umurunda bile olmaz. İmam ve cenaze görevlisi ne yapacaklarını bilemezken durumdan haberi olan Halil’in annesi Ani’nin eskiden okuma-yazma öğrettiği birisi gelir, Halil’in cenazesine sahip çıkar. Halil Düran kimsesiz ölür, cenazesinde sadece tanımadığı birkaç kişi olur. Annesinin mezarına yakın bir yere defnedilir.


  • “Her giden götürür bir şeyler…” (s. 129)  

  • “Nereye bakarsam bakayım göremiyorum, bendeki körlükten öte…” (s. 55)

  • “Beni çağırıyorlar, çağırılmaktan nefret ederim. Davet edilmekten, mecbur bırakılmaktan tiksinirim. Hep mecbur bırakılırım, hep giderim, hep tahammül ederim. Sonra kusarım acı acı, genzim yanar başkalarından.” (s. 79)

  • “İnsanlar ne yazık ki hep yalan söylerler. Mesela haklısın, derler ve hemen ardından ama, derler. Haklısın ama bence, derler. Haklıysanız sanırım bunun aması olmaz ve bu zavallı yaratıklar bu kadar basit bir denklemi kafalarında şekillendiremezler. Haklıysanız haklısınızdır. Aması olamaz, olmaz değil. Olamaz. Mümkün değildir.” (s. 80)

  • “Nostalji hep moda bir tabir, ben bir geçmişseviciyim…” (s. 95)



SÖZLÜK

. Müflis: iflas etmiş, bütün parasını, anamalını batırmış (kimse)

. İmitasyon: 1. gerçeğine benzetilerek yapılmış olan süs eşyası 2. taklit etme, taklit

. Ahval: 1. haller, durumlar 2.olaylar.

. Nekahet Dönemi: Hastalık veya fiziksel etki bırakan kaza sonrası iyileşme süreci



KAYNAK:

KARATAŞ, M. Safa (2021): Dışarıda. İstanbul: Epona Yayıncılık. 1. Basım












Görsel: M. Safa Karataş - Bağlantı

110 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page