top of page
Yazarın fotoğrafıTuran Akbulut

"Dilin Kısa Tarihi" Kitap Özeti ve Alıntıları

Güncelleme tarihi: 4 Tem

1. BÖLÜM / BEBEK KONUŞMASI

“Dudaklarımızı mümkün olabildiğince dışarı doğru itebilirsek kulağa bir bebek konuşması gibi gelir. Buna kelimesi kelimesine bebek konuşması denir.” (s.11)

 

Yeni doğan bebekle, bebek konuşulanları anlamasa bile konuşulur. Dudaklar yuvarlanır, aynı şey tekrar tekrar söylenir. Bebeğin dikkatini çekmek için farklı sesler çıkarılır. Bebek konuşması annenin ve diğer bireylerin bebekle güçlü bir bağ kurmasına imkân tanır. Ayrıca dil gelişiminin de temeli atılır.

 

“Cümleleri tekrarlayarak ve fark edilir kılarak, dil öğrenme sürecini başlatırız.” (s.13)

 

Bebek konuşmasını evcil hayvanı olan insanlar da yapabilir. Ayrıca arkadaş ortamında eğlenmek için de yapılabilir.

 



Görsel: Alfa Yayınları - Bağlantı

2. BÖLÜM / AĞLAMALARDAN SÖZCÜKLERE

Bebeklerin çıkardıkları seslerin dille alakası yoktur, bebekler temel ihtiyaçlarını dile getirmek için çeşitli sesler çıkarırlar. Bebeğin açlık ağlamasıyla acı ağlaması birbirinden farklıdır. Bebekler farklı durumlar için farklı sesler çıkarırlar. Yaklaşık üç ay boyunca tüm bebekler aynı şekillerde ağlarlar.

 

Bebekler üç aydan sonra daha kontrollü sesler çıkarmaya başlarlar. Bir üç ay daha geçirdiklerinde ba, pa, ma gibi sesler çıkarmaya başlarlar ve çağıldama veya heceleme aşamasına geçerler. Altı, dokuz ay arası ise agulama dönemleridir.

 

“Tonlama bir dilin melodisi veya müziğidir. Sesin konuşurken yükselme ve düşme şekline işaret eder.” (s.21)

 

Bebekler ilk başlarda çıkardığı seslerin ne anlama geldiğini bilmez. Örneğin annesi yokken başka bir şeye anne diyebilir. Bir yaşlarına kadar tonlamalarını geliştirmeye çalışırlar.

 

Doğmadan Önce Dinlemeye Başlarız: Bebek anne rahminde yaklaşık altı aylık olunca tüm işitme yolları tamamlanır. Annesinin kalp atış seslerini, damarlarındaki kanın akış sesini ve annesinin sesini duyar. Daha dünyaya gelmemişken annesinin ritim ve tonlamasını tanır.

 


3. BÖLÜM / ANLAMAYI ÖĞRENME

“Dil bize kendimizi insan hissettiren şeylerin başında gelir. Hayvanlar da daha sonra göreceğimiz gibi birbirleriyle iletişim kurabilir ama insan diliyle kıyaslanabilecek bir araca sahip değildir.” (s.27)

 

Bebekler yattıkları yerden doğduğu dünyayı anlamaya çalışırlar. Etraflarını bol bol dinlerler. Bebekler beyinleri dil öğrenmeye hazır durumda dünyaya gelirler.

 

Dünyadaki bebeklerin 3/4’ü birden fazla dil öğrenir. Bebeğin bildikleri etrafındaki insanların onunla konuştuklarıdır.

 

Bebekler kelimeleri yaklaşık altı aylıkken fark etmeye başlarlar. Örneğin biberondaki mamasını bitirince “Hepsini bitirmişsin.” cümlesini duyacağını büyük olasılıkla bilir.

 

“Dildeki sözcüklere sözcük dağarcığı denir.” (s.31)

 

İnsanlar sözcükleri aktif olarak kullanırsa aktif sözcük dağarcığına, aktif olarak kullanmıyorsa pasif sözcük dağarcığına sahip demektir. Bebekler de pasif sözcük dağarcığına sahiptir.

 

Kaç Sözcük Biliyorsunuz: Ergenlik dönemine giren birçok kişi yaklaşık yirmi bin kelimeden oluşan sözcük dağarcığına sahiptir. Birçok yetişkin de bu sayının iki katına sahiptir.

 

4. BÖLÜM / TİTREŞİMLER ÜRETMEK

Bebek bir sözcüğü altı aylıkken öğrenebilir ama o sözcüğü söylemesi bir yaşını bulur. Bu zamana kadar dilin, dudakların ve konuşabilmesi için gerekli diğer kısımların gelişmesi gerekir.

 

“Konuşurken bedenimizin hangi parçalarını kullanırız? Bunlara vokal organlar denir ve sayıları düşündüğümüzden çok daha fazladır.” (s.37)

 

Bebekler vokal organların uyumlu çalışmasıyla konuşabilirler. Ses telleri ses kıvrımları olarak da ifade edilebilir. Ademelması ses kıvrımlarını korumak için vardır. Ses kıvrımlarının titreşimini kontrol ederek konuşma gerçekleştirilebilir. Erkekler konuşurken ses kıvrımları saniyede yaklaşık yüz yirmi kez titrer, tonlama yükseldiğindeyse üç yüz ellilere kadar ulaşır. Kadınlarda ise normal konuşmalarda saniyede yaklaşık iki yüz kez titrerken tonlama yükseldiğinde bine kadar çıkabilir.

“Ergenlik yıllarında bedende gerçekleşen hormonal değişimler nedeniyle ses kırılması yaşanır. Hem erkekler hem de kızların sesi alçalır.” (s.42)

 

Âdemelması Nereden Gelir: Cennette Havva Adem’e elma verir. Adem elma yemeye alışık olmadığından elma boğazında takılır. Havva elmayı yemekte zorlanmaz. Bu yüzden ademelması erkeklerde daha çıkıktır. Diğer bir varsayımsa İbranicede erkek adam demektir. Yumru da elmaya çok benzerdir. Çevirilerde erkeğin yumrusu yerine ademin elması denmiştir.



5. BÖLÜM / SESLERİ TELAFFUZ ETMEK

Dil, dudaklar ve çene kullanılarak sesler değiştirilir. İstenilen sesi çıkarabilmek için dil doğru yere yerleştirilmeli ve gereken süre kadar orada tutulmalıdır ayrıca ses kıvrımları doğru zamanda titretilmelidir. Gerekli olan her şeyi hatasız yapabilmek için bolca pratik yapmak gerekir.

 

Vokal Organlar: dudaklar, dişler, dil, küçük dil vokal organlar arasındadır. Bu organlar kullanılarak ve ses kıvrımlarının titreşimini değiştirerek yüzlerce farklı ses çıkarılabilir.

 

6. BÖLÜM / DİLBİLGİSİNİ KEŞFETMEK

Bebekler on sekiz aylık olana kadar elli civarı sözcüğü söylemeyi öğrenir. Ama düzgün cümleler kurmakta zorlanır. Genellikle tek kelimeyle kendilerini ifade etmeye çalışır.

 

Genellikle on sekizinci aylarına ulaştıktan sonra sözcüklerden cümleler türetmeye başlarlar.

 

“Dilbilgisi, sözcüklerden anlam üretmenin yoludur. Dilbilgisi olmadan belirsizlik giderilemez.” (s.59)

 

Sözcüklerden cümle üretmenin yüzlerce yolu vardır. Çocuklar bu yolların çoğunu okula gitmeden öğrenir.

 

“Cümlelerin yapısının incelenmesine dilbilgisi [gramer] denir.” (s.62)

 

Dilbilgisi Oyunları: Espri yapmanın en kolay yollarından biri, bir sözcüğü almak ve dilbilgisini kullanarak sözcüğün anlamıyla oynamaktır. Komedyenler ve komedi dizileri bunu hep yapar.” (s.63)

 


7. BÖLÜM / SOHBET ETMEK

Dil çeşitli nedenlerle kullanılır ama en başta konuşmak için kullanmak gelir. Başarılı bir sohbetin en temel kuralı sırayla konuşmaktır.

 

“Karşınızdaki kişilerden biri konuştukça konuşuyor ve sizin ağzınızı açmanıza izin vermiyor. Buna sohbeti tekeli altına almak denir.” (s.65)

 

Konuşmayı olduğu kadar dinlemeyi de öğrenmek gerekir. Çocuklar dört yaşlarına kadar konuşma adabının bir kısmını öğrenirler.

 

Garip Sohbetler: İnsanlar kendileriyle, bitkilerle veya cansız nesnelerle konuşabilir. Çocuklar oyuncaklarıyla konuşur. Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle komut alan, insanlarla konuşan teknolojiler oluşmuştur.

 

8. BÖLÜM / OKUMA YAZMA ÖĞRENMEK

Çocuklar kitaplara, ekranlara yakın şekilde yetiştiğinde okumayı erkenden öğrenebiliyorlar. Kitaba yakın olan çocuk kitabın nasıl tutulacağını, sayfaların nasıl çevrileceğini, kitabın ne olduğunu öğrenir. Çocuklar yazılara her yerde maruz kalır. Okumayı bilmeseler bile bir şeyin okunacak-okunmayacak şeyler olduğunun ayrımını yapabilir.

 

“Alfabe sözcüğü Yunanlıların yazı sistemindeki ilk iki harfin adından gelir: alfa ve beta. Alfabede harfler seslere karşılık gelir.” (s.74)

 

“İdeal bir alfabede, her harf yalnızca bir sese karşılık gelir. Buna fonetik alfabe denir ve fonetik alfabeye sahip diller kolayca okunabilir. Ne yazık ki İngilizce fonetik alfabeye sahip değildir.” (s.74)  

 

Bazı ebeveynler çocuklarına alfabeyi okula başlamadan önce öğretir. Çocuklar harf yazımında pratik yapar. Kelimeler arasında boşluk bırakıldığını öğrenir. Bazı çocuklar okula gitmeden okumayı çözüp öyküler okumaya başlayabilir. Ama çoğunlukla okuma yazma öğrenimi okulda gerçekleşir. Bazı çocuklar disleksi (okuma güçlüğü) çekebilir.

 

Özel Harfler: “19. yüzyılın başlarında Fransız Louis Braille tarafından icat edilen ve adını ondan alan braille alfabesidir. Körler için geliştirilen bu alfabede her harf, kabartılmış noktalarla gösterilir.” (s.78)

 


9. BÖLÜM / İMLANIN ÜSTESİNDEN GELMEK

İmla kurallarını öğrenmek ve uygulamak önemlidir. Bunları bilmemek veya uygulamamak cahil, özensiz, tembel izlenimi verebilir. Dijital teknolojileri kullanırken de bu kurallara uymak önemlidir. Arama motoruna yanlış yazımlar yapıldığında istenilen sonuçlara ulaşılamayabilir, e-posta adresi yanlış yazılırsa mesaj istenilen kişiye ulaşamaz.

 

“Hepimiz aynı imla kurallarını kullanırsak, birbirimizin yazdıklarını anlayabiliriz. Herkes kendi kişisel yazım sistemini kullansaydı bunu yapamazdık.” (s.84)

 

İmlayla Oynamak: Standart yazı sistemi oluşturulduktan sonra insanlar özel efektler oluşturmak için imlayla oynamıştır. Özgün şekilde markalaşmak isteyen firmalar, müzik grupları vs. bunu özellikle yapmıştır.

 

10. BÖLÜM / İMLA KURALLARI VE ÇEŞİTLENME

Bir sözcüğün birden fazla yazıma sahip olduğu durumlar çok fazla vardır. Amerikan İngilizcesiyle İngiliz İngilizcesi arasında çok fark vardır. Son iki yüz yıldır Amerikan İngilizcesi dünyayı daha çok etkilemiştir.

 

Noktalama işaretlerini kullanma kuralları bilinmelidir. Birçok kullanım ölçütü vardır fakat hiç değilse nerede kullanılmayacağı bilinmelidir. Her dilin kendine özgü noktalama kuralları vardır.

 

@ İşaretini Nasıl Okuruz: 1971’de Amerika’da Roy Tomlinson ilk e-postayı göndermiştir. Adresi belirtmek için @ işaretini seçmiştir ve et olarak telaffuz etmiştir. Fakat çok farklı isimlendirmeler olmuştur. @’e kurt, fil, maymun kuyruğu, köpek, ördek yavrusu… diyenler olmuştur.

 


11. BÖLÜM / DİLBİLGİSİ KURALLARI VE ÇEŞİTLENME

Aynı durum birden farklı şekillerde ifade edilebilir fakat her ifade ediş aynı etkiyi bırakmaz. Bir şeyi resmi dilde, günlük konuşma dilinde, sokak ağzında ifade etmek mümkündür.

 

Toplumlarda üst sınıf üyeleri kendilerini diğer insanlardan ayırmak ve daha zarif görülmek için farklı ifade ediş biçimleri geliştirmişlerdir.

 

Hayatta tüm koşulların üstesinden gelebilmek için hem sokak dilbilgisi hem resmi dilbilgisi hem de üst sınıf dilbilgisi bilinmelidir.

 

12. BÖLÜM / AKSANLAR VE DİYALEKTLER

Ülke dışından veya ülkenin başka bir bölgesinden gelen ve Aynı dili konuşan biriyle karşılaşıldığında aynı şekilde konuşulmadığı fark edilir. Hatta bazen anlaşamama durumu bile olabilir. Bunun sebebi aksanlar ve diyalektlerdir.

 

Diyalektler bir ülkenin belli bir bölgesine ait konuşma şeklidir. Yerel sözcükler ve ifadeler kullanılır. Ülkenin diğer bölgelerinde de genellikle bilinir. Özgün dilbilgisine sahiptirler.

 

“Diyalekt farklılıklarının tümü sözcükler ve dilbilgisiyle ilişkilidir.” (s.110)

 

Aksan sadece telaffuzla ilgilidir. Kullanılan sözcüklerden, ifadelerden değil sesler aracılığıyla bireyin hangi bölgeden olduğu anlaşılır. Tüm diyalektlerin aksanları vardır. Tek aksanın konuşulduğu bir ülke yoktur. Sosyal arka planı yansıtır. Aksanları sınıflandırmak mümkün değildir.

 

Kim Var Orada: İnsanların konuşmaya başladığı ilk dönemde de aksanların var olduğu tahmin edilir. Kişiler başkasının kendi kabilesinden olup olmadığını aksanına bakarak anlamış olabilir.

 

13. BÖLÜM / İKİ DİLLİ OLMAK

“İki dil konuşursak bilingual oluruz. Üç dil konuşursak trilingual oluruz. Üç veya daha fazla dil konuşursak genellikle çok dilli olduğumuz söylenir ama polyglot sözcüğü de kullanılır.” (s.118)

 

İnsanların 3/4’ü iki veya daha fazla dil öğrenerek büyür. Birden fazla milletin bulunduğu bir ülkede birden fazla dilin kullanılması normaldir. İnsan öz dilinin konuşulduğu yerden ayrılıp başka bir yere yerleşse bile öz dilini kullanmayı bırakmak istemez. Anadiller yargılanmamalıdır.

 

Dil Pasaportu: Çok dilli olmak farklı dilleri kusursuz okuyup yazmak, konuşmak anlamına gelmez. Temel düzeyde sohbet etme, okumayı öğrenip konuşmayı öğrenememe vb. durumları olabilir. Avrupa Konseyi herkesin başvurabileceği dil pasaportu fikrini ortaya atar. Herhangi bir dilin anlaşıldığını, okunduğunu, yazıldığını belirten bir pasaporttur.

 


14.BÖLÜM / DÜNYANIN DİLLERİ

Dünyada yaklaşık altı bin tane dil vardır. Bazı diller ölmeye devam ederken bazı diller ise yeni keşfedilir.

Diller birçok diyalektlerden oluşur. Farklı diyalektleri kullananlar az çok birbirini anlar fakat farklı dilleri kullananlar birbirlerini anlayamazlar. Tüm dillerdeki diyalektlerin toplamı en az yirmi bindir.

 

Dillerde değişimler yaşanır. Bu değişimler sonucunda da dil aileleri oluşur. Örneğin Latince ana dilken Fransızca, İspanyolca, İtalyanca Latince kökenli yavru dillerdir.

 

15. BÖLÜM / KONUŞMANIN KÖKENLERİ

Avrupa’daki her dil Hint-Avrupa dil ailesine ait değildir. Diller arasında benzerlikler olabileceği gibi hiçbir benzerlik bulunmayabilir de.

 

İnsanlar büyük olasılıkla MÖ. 30.000’den itibaren konuşma yolunda epey yol kat etmiş olmalıdır. Buraya gel, orada kal gibi şeyleri ifade etmek için jest yaparlarken aynı sesleri çıkararak dil oluşumunu başlatmış olabilirler. Zamanla jestler yerini çıkarılan seslere bırakmış olabilir. Kesin olarak insanlar MÖ 8.000’den önce konuşmaya başlamışlardır.

 

Konuşan Hayvanlar: İnsanlara bazen konuşan hayvanlar denilmiştir. Dil önemli bir kavram olduğundan dolayı dünyanın dört bir yanında mitlere, efsanelere, destanlara konu olmuştur. Dilin doğumuyla ilgili farklı teoriler ortaya atılmıştır. Genelde tanrının insanlara konuşmayı ve yazmayı öğrettiği üzerinde durulmuştur.

 

16. BÖLÜM / YAZININ KÖKENLERİ

İnsanların ne zaman yazmaya başladıklarını belirlemek çok karışık bir iştir. İşaretlerin bir çizim mi yoksa yazı sistemi mi olduğunu anlamak zordur.  MÖ 30.000’lerde bu tür yazı sistemlerinin ortaya çıktığı görülür. İnsanlar bir şeylerin sayısını ifade etmek için kemiklere ve çubuklara çetele tutmuşlardır.

 

MÖ 9.000’lerde killere çeşitli şekiller verilerek bir şeyleri temsil etmelerini sağlamışlardır. MÖ 4.000’lerde killerin üzerine çeşitli simgeler konmaya başlamıştır. Killer birbirine bağlanıp mühürlenerek yalancılık, hırsızlık gibi durumların önüne geçilmeye çalışılmıştır.

 

MÖ 2.400’lerde çivi yazısı oluşturulmuştur. Zamanla malzeme listesi tutmada, mesaj göndermede, tarihi olayları kaydetmede kullanılmıştır. Çivi yazısı bilinen en eski yazı sistemidir. Dünyanın farklı yerlerinde insanlar birbirlerinden habersiz farklı yazı sistemleri geliştirmişlerdir.

Çince Yazım: Okumada, yazmada zaman kaybı olmaması için işaretler, logolar kullanılır. Örneğin üç dolar artı beş dolar yazıp okumak yerine “3$+5$” yazılır ve aynı şekilde okunur. Bunlar gibi işaretlere logografik denir.

 

17. BÖLÜM / MODERN YAZIM

İnsanlar resimyazısının çok sınırlı olduğunu fark eder. Dildeki seslerin yerine geçecek işaretler kullanma fikri akla gelir.

 

“Her harfin bir sese karşılık geldiği bu yazma yöntemine alfabetik denir. Dilin kullandığı harf grubuna alfabe denir.” (s.154)

 

Alfabetik yazım örnekleri MÖ 1.800’lere kadar dayanır. Günümüzde Latin alfabesi en yaygın kullanılan yazı sistemidir. Bir dilin alfabesi öğrenildikten sonra istenilen her sözcük yazılabilir hatta anlamsız sözcükler bile türetilebilir.

 

“Bazı dillerde alfabe fikri pratikte çok iyi işlemez. Her harfin yalnızca bir tek sese karşılık geldiği zaman sorunsuz işler. Buna fonetik yazım denir. İspanyolca ve Galce gibi kimi diller birkaç istisna dışında okunduğu gibi yazılır.” (s.155)

 

Ses sayısı fazla olan dillerde alfabe tüm sesleri karşılamaya yetmeyebilir. Bu dillerde bazı sesler iki harfle ifade edilir.

 

Delta Charlie Burada: Alfabenin icadı sayısız şeyi yapmaya imkân tanımıştır. Her harfin bir adı vardır ama bazen p-b, m-n gibi sesler karıştırabilir. Polis, ordu gibi organizasyonlarda harflere daha büyük adlar verilir. NATO fonetik alfabesinden örnekler: alfa (A), bravo (B), Charlie (C)…



18. BÖLÜM / İŞARET DİLİ

İşitme engelliler için işaret dili kullanılır. Ülkelere göre işaret dilleri farklıdır. İşitme engelliler için kullanılan işaret dili okunabilen, yazılabilen her şeyi ifade edebilmek zorundadır. Diyalektler ve aksanlar işaret dilinde de mevcuttur. Bir ülkenin farklı bölgelerinde işitme engelliler kendi bölgelerine özgü işaretler geliştirebilirler.

 

Parmak Telaffuzu: Adları, soy adları, şehir adlarını, bilimsel karmaşık sözcükleri vs. işaret diliyle ifade etmek mümkün değildir. Bu isimler parmak telaffuzuyla harf harf kodlanır.

 

19. BÖLÜM / DİLLERİ KARŞILAŞTIRMAK

Dillerin hepsi isimler, fiiller; sesli, sessiz harfler; ritim ve tonlama içerir. Yabancı dil öğrenirken ana dille öğrenilen dil arasındaki farklılıklar öğrenen açısından problemler doğurur. Örneğin Çinliler sözcükleri birbirinden ayırmak için melodi kullanırken İngilizcede böyle bir şey yoktur. Fiiller dillere göre cümlenin başında, ortasında veya sonunda olabilir.

 

Kaç Yaşındasın: İngiliz kültüründe yeni tanışmalarda evlilik durumu, ne kadar maaş alındığı, yaş gibi sorular sorulmaz. Bu soruları sormak nezaketsizlik olarak kabul edilir. Bazı Asya kültürlerindeyse bu sorular rahatlıkla sorulabilir ve insanlar bu soruyu sordukları için yadırganmaz.

 

20. BÖLÜM / ÖLMEKTE OLAN DİLLER

Konuşulmayan, yazılmayan ve işaret edilmeyen diller yok olma tehlikesi altındadır.

 

“Az sayıda kişi tarafından konuşulan ve yakın gelecekte muhtemelen ölecek dillere tehdit altındaki diller denir. Tehdit altındaki dünya dillerinin birçoğu ekvatorun güneyinde yer alan ülkelerde konuşulur.” (s.179)

 

Önümüzdeki yüzyılda üç bin kadar dilin öleceği tahmin edilir. Bir dili konuşan son insan da ölünce o dil ölür. Yazıya dökülemeden ölen binlerce dil vardır. İnsanlar anadillerini konuşmayı bırakıp başka bir dil konuşmaya başladıklarında da o dil ölür. Yeni bir dil öğrenirken anadili unutmamak da mümkündür.

 

Dilleri korumak için insanlar kendi dillerini korumayı istemelidir. Hükümetler bu insanlara yardımcı olmalıdır. Dilleri korumak için maddi kaynaklar ayrılmalıdır. Bu kaynaklarla dilbilgisi kitapları ve sözlükler basılmalıdır, eğitim merkezleri kurulmalıdır.

 

“Dile yeniden hayat verilebilir. Buna yeniden canlandırma denir.” (s.183)

 

Konuşan Papağanlar: 1801 yılında Karayip yerlileriyle komşu kabileler birbirlerine saldırmaya başlar. Yerliler tüm kabile üyelerini etkisiz hale getirip papağanları alıp dönerler. Papağanlar öldürülen insanların dilini bilir. İki yüz yıl sonra bu papağanlar sayesinde o kabilenin ölü dili canlandırılır.

 


21. BÖLÜM / DİLİN DEĞİŞİMİ

Diller değişmek zorundadır çünkü insanlar değişir. Değişmeyen dil ölü dildir. Hayata sürekli yeni kavramlar girer, eski ve kullanılmayan kavramlar da hayattan çıkar. Dilbilgisi konusundaki bir değişikliğin herkes tarafından uygulanmaya başlaması yüz yıl sürebilir. Telaffuzlar da zaman içinde değişebilir.

 

“Dilin en yavaş değişen alanı yazı sistemidir; yani sözcüklerin yazımı, noktalama işaretleri ve büyük-küçük harf kullanımı.” (s.191)

 

Alo: Telefon icat edilip insanlar tarafından kullanılmaya başlayınca çok farklı telefon açış stilleri gelişmiştir. Adını söyleyenler, soyadını söyleyenler, kendi numarasını okuyanlar, merhaba diyenler ve daha birçok çeşitte telefonu açanlar olmuştur. Zamanla ‘alo’ öne çıkmıştır.

 

22. BÖLÜM / DİLDE FARKLILAŞMALAR

Dillerin farklı aksanları ve diyalektleri vardır. Kişinin sözcük dağarcığı, telaffuzu, dilbilgisi dili kullanan kişinin kaçlı yaşlarda olduğu hakkında tüyo verir. Kişilerin konuşma şekilleri hangi etnik gruba dahil oldukları hakkında bilgi verir. Dil, kişinin ait olduğu toplumsal sınıfın güçlü bir işaretidir. Kişinin konuşma şekli içinde bulunduğu durumdan ve ortamdan etkilenir.

 

Saat Kaç: Haber programlarında bu sabah, bugün gibi ifadeler yerine cumartesi sabahı, cumartesi günü gibi ifadeler kullanılır. Nedeni ülkeler arası zaman diliminde farklılıkların olabileceğidir.

 

23. BÖLÜM / ÇALIŞMA DİLİ

Dilin farklı farklı çalışma alanlarında kullanımı çeşitliliğe sebep olur. Örneğin bilimsel dille edebiyat dili birbirinden farklıdır. Meslekler dilin çeşitlenmesine katkı sağlar. Bilimsel Türkçe, tıbbi Türkçe, dini Türkçe bunlara örnek gösterilebilir.

 

“Büyüdükçe mesleki diyalektler hakkında gittikçe daha çok şey öğreniriz. Sadece televizyon izleyerek polisler, hukukçular, doktorlar ve türlü türlü mesleklerden insanların konuşma şeklini öğreniriz.” (s.208)

 

Dilin Kodlanması: Bazen görevler dilin çok kısaltılmış bir formunun üretilmesine neden olur. Kimyadaki semboller ve formüller, bilgisayar yazılımındaki kodlamalar bunlara örnek verilebilir.

 


24. BÖLÜM / JARGON

Aynı ilgi alanına, mesleğe, geçmişe vs. sahip gruplar içinde kendilerine has ifadeler vardır ve bu ifadelere jargon denir. O gruba dahil olmayan kişiler bu jargonları anlayamaz veya anlamakta güçlük çeker. Gruplar içerisindeki jargonlar hızlı değişim gösterebilir. Dillerin içinde çok fazla jargon vardır. Bir okulun farklı sınıflarında farklı jargonlara rastlamak mümkündür.

 

“Jargon, konuşma şekli aracılığıyla birbirlerine ait olduklarını göstermek isteyen kişiler tarafından kullanılır.” (s.217)

 

İnanabiliyor Musunuz: Yaklaşık iki yüz yıl önce Londra’nın doğu tarafındaki insanlar belirli sözcüklerin yerine kafiyeli ifadeler kullanmaya başlamışlardır. Örneğin ayak yerine et tabanlığı demişlerdir. Bunu muhtemelen eğlenmek için yapmışlardır.

 

25. BÖLÜM / SÖZLÜKLER

Okumalar yaparken anlamı bilinmeyen bir sözcükle karşılaşıldığı zaman cümleden hareketle sözcüğün anlamını tahmin etmek yerine sözcüğün sözlük anlamına bakılmalıdır ve sözcüğün doğru anlamı öğrenilmelidir. Sözlükler sözcüklerin anlamını ve telaffuzlarını öğrenmek, doğru yazımına bakmak, türünü görmek (isim, fiil, sıfat…) için kullanılır.

 

Sözcük Gösterimleri: “Benzer anlamlara sahip sözcükleri bir araya getiren bu kitaplara eşanlamlılar sözlüğü denir.” (s.227)

 

26. BÖLÜM / ETİMOLOJİ

Etimoloji sözcüklerin geçmişini ve kökenini inceler. Sözcüklerin zamanla anlamları değiştiğinden sözcüklerin kökenine inmek zorlu bir süreçtir. Örneğin 1960’lara kadar mouse fare anlamında kullanırken bu yıllardan sonra bilgisayarın bir parçasını temsil eder olmuştur.

 

Seyis Olmak: İnsanların sözcükleri anlamadıkları zaman o sözcükleri daha anlaşılır şekillere sokmasından bahsedilmiştir. 

 

27. BÖLÜM / YER ADLARI

Birçok yer adı adını insan adlarından alır. Manzaranın göze çarpan özelliklerinden de alabilir. Hot Coffee yöresi diye bir yer vardır. 1800’lerde bu yörede bir kervansaray vardır ve bu kervansarayda yolculara kahve verilir. Günümüzde bu kervansaray yoktur ama o yöre hâlâ aynı adla anılır. Yer adlarının nereden geldiğini araştırmak gerekir.

 

Siscword Öykülerinden Adlar: Fantezi karakterlerinin adlarının verildiği yerler vardır.

 

28. BÖLÜM / KİŞİ ADLARI

Bir kişinin adının yanlış söylenilmesi o kişiyi üzer. İnsanların adlarına ek olarak hangi aileye mensup olduklarını gösteren soyadları vardır.

 

Birden çok ismi olan insanlara Büyük Britanya’da ilk isimle, Almanya’da ikinci isimle hitap edilir. Almanya’da buna rufname denir. Ülkeden ülkeye böyle farklılıklar görülebilir.

 

Soyadı fikri Orta Çağ’da gelişmiştir. Soyadları yer adlarından, kişi görünüşünden, kişinin ayırt edici özelliğinden, aile büyüğünün adından ve daha birçok etkenden seçilebilir.

 

İnsanlar isimlerini beğenmediği zaman, din değiştirdiğinde ve diğer bazı durumlarla karşılaştıklarında isimlerini değiştirme yoluna gidebilirler.

 

Evlenme durumlarında soyadı değişikliği durumları yaşanabilir. Kadın bekarlık soyadını kullanmayı bırakabilir, bekarlık soyadını ve kocasının soyadını beraber kullanabilir, kocasının soyadını kullanmayıp bekarlık soyadıyla yaşamaya devam edebilir. Nadir olarak görülse de erkek eşinin soyadını kullanmaya başlayabilir. Ayrıca ABD’de yeni yeni popülerleşen bir başka seçenek daha vardır. Çiftler soyadlarını birleştirerek yeni soyadları türetirler.  

 

Alf-a-be’yi Biliyor Musunuz: “Yazarlar kişilere karakterlerini yansıtan adlar vermekten hoşlanır.” (s.252)

 

“Bazı adların kulağa iyi gelip bazı adlarınsa kulağa kötü gelmesi ilginçtir. (m), (n), (l) gibi yumuşak ünsüzlerin yer aldığı adlar genellikle (k) ve (g) gibi sert ünsüzlerin yer aldığı adlardan daha hoş gelir.” (s.252)

 


29. BÖLÜM / ELEKTRONİK DEVRİM

Bilgisayarlar dilin doğasını değiştirmiştir. Üç yaşında olup klavyeden adının harflerini bulup yazan çocuklar var. Gençler yazım ve noktalama kurallarını bilseler de dijital ortamlarda bu kurallara pek uymazlar.

 

Bağırma: Dijital ortamda bir şey yazarken hep büyük harflerle yazılırsa bağırıyormuş, sinirliymiş gibi bir imaj verilir. İnternet görgü kurallarına aykırıdır. Vurgulanmak istenen sözcük veya sözcük grupları büyük harflerle yazılabilir. Örneğin Film tek kelimeyle MUHTEŞEMDİ.

 

30. BÖLÜM / MESAJLAŞMA

Mesajlaşmanın gençlerde dilbilgisini, imlayı öldürdüğünü düşünenler vardır. Araştırma sonuçlarına göre gençler anlaşılamayacak kısaltmaları pek kullanmaz. Mesajlarda kullanılan dilin yeni bir dil olduğunu söylemek yanlıştır. İnsanlar zamandan ve enerjiden tasarruf etmek için kısaltmalar kullanır ve çok uzun yıllardır kısaltmalar kullanılır.

 

Farklı Dillerde Mesajlaşma: Kısaltmalar farklı dillerde aynı yöntemle yapılır. Bazı harfler atılır, bazı harflerin de yerlerine sayılar koyulabilir.

 

31. BÖLÜM / DİL OYUNLARI

Özellikle telefon mesajlarının kullanımının yaygınlaşmasından sonra insanların sözcüklerin normal yazımlarıyla oynayışı artmıştır. İnsanlar birbirlerinin seslerini taklit etmekten ve dille oynamaktan zevk alırlar. Alfabedeki harflerle oynamaktan ve yeni yeni kelimeler oluşturmaktan da haz alınır.

 

32. BÖLÜM / DİLİ NEDEN KULLANIRIZ?

İnsanlar birbirleriyle iletişim kurabilmek için dili kullanır. Duygular, düşünceler, fikirler vs. dil kullanılarak karşı tarafa aktarılır. Sinirsel enerjiyi boşaltmak için, sosyal ilişkiler kurmak için, mahcubiyetleri ifade etmek için de dil kullanılır.

 

Bağ Kurmak İçin Dil: İnternette “link dili” dene bir kavram oluşmuştur. Sayfadan sayfaya direkt olarak geçişi sağlar. Çoğu insan bunun dilin yeni bir kullanımı olduğunu fark etmez.

 

33. BÖLÜM / DUYGULARIN DİLİ

“Dil genellikle aynı şeyi söylemenin çeşitli yollarını sunar ama bunların arasında ince farklar vardır.” (s.289)

 

Örneğin parkta oyun oynayan çocukları farklı ifade etme şekilleri: Miniklere bakın. / Afacanlara bakın. / Veletlere bakın.

 

Sözcüklerin seçiminde kişinin tuttuğu taraf ve düşünceleri belli olur. Örneğin bir gruba biri özgürlük savaşçıları derken diğeri terörist diyebilir.

“Önyargılı dil, bizi belli bir yönde düşündürtmeye çalışır.” (s.291)

 

İnsanları manipüle etmek ve belirli bir tarafa çekmek için dil kullanılır.

 

Reklamlarda insanları reklamı yapılan ürünü aldırmaya yönelik bir dil kullanılır.

“Diyet bir ürünün reklamında şu cümleyi duyabiliriz: İnce kalmanın en kolay yolu! Ama şunu kesinlikle duymayız: Sıska kalmanın en kolay yolu!” (s.292)

 

Oyunuzu Bana Verin: Politikacıların dili ve retoriği iyi kullanmasından bahsedilir.



34. BÖLÜM / SİYASAL YERİNDELİK

Geçmişte bazı sözcükler insanları aşağılamak için o kadar çok kullanılmıştır ki o sözcükler aşağılama amacı olmasa bile kullanılamaz hale gelmiştir. Ayrıca insanlara kaba lakaplar takmak hoş bir durum değildir. İnsanların fiziksel özelliklerini, sağlık problemlerini alaya almak çok yanlıştır.

 

Yakın yıllarda engelli sözcüğü kullanılmaya başlamıştır, insanları rencide etmemek için. Ama bu sözcüğü kullanmak da o insanların hiçbir şey yapamayacaklarını söylemek gibidir.

 

Amerika’da son yıllarda siyahiler için Afrikalı Amerikalı denilmeye başlamıştır.

 

35. BÖLÜM / EDEBİYATTA DİL

Dil düşünce ve duygular uyandırabilir. Kurgusal eserlerde yazarlar hayal güçlerini kullanır. Edebiyat insanı zihnine ve kalbine tutunur. Bazı toplumların edebiyatları hiç yazıya dökülememiştir ve sözlü edebiyatta kalmıştır.

 

“Şairin işi görmemizi ve hissetmemizi sağlamaktır. Şairler bazen de bizi güldürmeyi amaçlar.” (s.309)  

 

36. BÖLÜM / BİR TARZ GELİŞTİRMEK

“Tarz, kişinin dili kendine özgü kullanma şeklidir.” (s.312)

 

Bütün yazarların kendilerine has tarzları vardır. İnsanların da kendilerine özgü konuşma şekilleri vardır. Günümüzde dil becerileri ve dil farkındalığı gibi dersler verilebiliyor. Bu derslerle insanların daha iyi tarzlar geliştirmesi amaçlanıyor.

 

Hamamböceği Archy’nin Tarzı: “Tarz daima bir seçim meselesidir. Dil bize bir şeyi söylemenin çok çeşitli yollarını sunar ve söylemek istediğimiz şeye veya içinde bulunduğumuz koşula en uygun olduğunu düşündüğümüz seçeneği tercih ederiz. Ama bazı yazarlara göre bu yeterli değildir. Ayırt edici bir tarza sahip olmak için dilin normal kurallarını çiğnerler. Örneğin büyük harf kullanmazlar.” (s.318)

 

37. BÖLÜM / DİLİN KARMAŞIKLIĞI

Sözcük, cümle, paragraf, metin, kitap oluşturmanın birçok yolu vardır. Aynı çeşitlilik konuşma için de geçerlidir.

 

“Dil dünyayı nasıl deneyimlediğimiz hakkında konuşmamıza imkân tanır; bu başka hiçbir iletişim yöntemiyle yapılamaz. Dil bu nedenle bu kadar özeldir. Başlı başına bir kitaba konu olmayı hak eder. Ve dilbilim başlığı altında incelenir.” (s.325)

 

Hayvanlar ve Uzaylılar: Hayvanların iletişimiyle insanların iletişimi arasında büyük farklar vardır. Hayvanlar acıkınca açlık sesi, korkunca korku sesi çıkarırlar. Birbirlerine geçen salı günü öğleden sonra çok korktum, gibi ifadeleri olamaz.



38. BÖLÜM / DİLBİLİM

Dilbilim, dilin bilimidir. Uğraşanına dilbilimci denir. Çeşitli yabancı dilleri akıcı şekilde konuşabilen insanlar da dilbilimci sayılır. Normal dilbilimcilerin amacı bir dili akıcı konuşmak değildir, dillerin nasıl işlediğini keşfetmektir. Her dilin farklı bir işleyişi vardır. Dünyadaki dillerin çoğunluğu incelenmemiştir. İşlenişini keşfedilen dillerin aralıklarla tekrardan incelenmesi gerekir. Çünkü diller sürekli değişim içerisindedir. Dilbilimin çeşitli branşları vardır: sesbilimciler, sözdizimciler, anlambilimciler…

 

39. BÖLÜM / UYGULAMALI DİLBİLİM

Azımsanmayacak kadar çocukta dil gecikmesi görülür. Bu çocuklar konuşmayı, yazmayı, okumayı akranlarından geç öğrenir ve kendilerini yalnız hisseder. Bu çocuklar konuşma terapistlerinden destek alabilir.

 

Konuşma terapistliği zor bir iştir. Dil hakkında her şeyi bilmeyi gerektirir. Birçok alanın eğitimini kapsar.

Günün Birinde: Günün birinde her türlü araç navigasyonlar gibi insanlarla konuşacak. İnsanların makinelerle iletişimi gittikçe artacak.

 

40. BÖLÜM / SİZİN DİL DÜNYANIZ

Dile ilgi duyan insanlar aşağıdakileri önemsemelidir:

  • Ölmek üzere olan diller önemsenmelidir. Dillerini korumak, kurtarmak isteyen halklara politikacılar destek olmalıdır. Destek olacak politikacıları seçimlerde seçmek gerekir.

  • Azınlıkların kullandığı diller önemsenmelidir.

  • Yeni diller öğrenmek önemsenmelidir. Akıcı konuşabilmek şart değildir, kişinin kendini ifade edebilecek kadar öğrenmesi de yeterlidir.

  • Konuşulan dildeki aksan ve diyalektlerin çeşitliliğinden ve zenginliğinden haberdar olmak önemsenmelidir.

  • Konuşulan dildeki tarzları önemsenmelidir.

  • Ana dilini öğrenmekte ve kullanmakta güçlük çekenlere yardımcı olmak önemsenmelidir.

 


SÖZLÜK

  • Sekans: 1. bir ya da daha çok sahne içinde geliştirilerek olayın bir parçasını veren film bölümü. 2. bir ezgi ya da ritim motifinin gam dizisinin değişik derecelerinde yinelenmesi

  • Retorik Etki: Retorik ya da eski ismiyle Belagat, etkileyici ve ikna edici konuşma sanatıdır. Sözcük güncel kullanımda "etkileyici ve ikna edici olmakla beraber içtenlikten veya anlamlı içerikten yoksun lisan" anlamında da kullanılır.


Görsel: David Crystal - Bağlantı

KAYNAK

Crystal, D. (Ağustos 2023). Dilin Kısa Tarihi. İstanbul: Alfa Yayınları. 4. Basım. (Çeviren: Tufan Göbekçin)

 

 

 

 

191 görüntüleme4 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page